Koronavirüs sürecinde kültür sanatın işlevi üzerine…
Dünya Sağlık Örgütünün Küresel salgın olarak ilan ettiği korona virüs sebebiyle tüm insanlığın ortak bir sorunla mücadele ettiği, olağanüstü günlerden geçiyoruz. Tüm dünyada insanlar yaşam biçimlerini ve alışkanlıklarında ki değişimlere ayak uydurmaya çalışırken, zihinlerinde ise salgının uzun vadede ki etkilerinin neler olabileceği yer alıyor.
Hastalık sadece bireylerin fiziksel sağlığını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda enfekte olmamış̧ nüfusun psikolojik sağlığını ve refahını da etkilemektedir. Salgını engellemek amacı ile alınan tedbirler ve zorunlu izolasyon nedeniyle sosyal ilişkilerde azalma gerçekleşmiş ve yalnızlık duygusu artmıştır. Sosyal ilişkilerin ruh sağlığını koruyucu rolü̈ göz önüne alındığında salgının olumsuz ruhsal etkileri kaçınılmaz hale gelmiştir.
Öncelikle halihazırda yaşanılan sürecin ‘olağan’ olmadığı söylenebilir. Ancak tam bu noktada yanıt aradığımız soru şudur: Yaşanılan süreç, on bin yıllık insanlık tarihi bağlamına yerleştirildiğinde ne ilk, ne tek, ne en korkunç ne de en ağır vakadır. Bunu kanıtlamak için onlarca tarihi vakayı örnek vermek gerekmiyor. Ancak tüm bunlara karşın yaşanılan şaşkınlık, kaygı, telaş, korku, panik, bio-psikolojik travma vb. duyguların toplumda bırakacağı hasarı minimum seviyeye nasıl indirebileceğimizdir.
Kültür-sanat, birçok kalıptan soyutlanan ve insanın güzellik duygusunu besleyen yanıyla bir bakıma herkesin ortak payda etrafında buluşabildiği bir alandır. Kovid-19 süreci, direkt veya dolaylı olarak toplumlar üzerinde bir baskı doğurmuştur. Seyahat, eğitim, beslenme ve organizasyon gibi bireyin toplumsal fonksiyonlar içerisinde yer aldığı alanlar türlü kısıtlamalara mâruz kalmıştır. Andre Gide’nin, “Sanat daima baskının sonucudur.” diyor oluşu, baskının kültürü ve sanatı beslediğinin ifadesidir. Çünkü kültür ve sanat yükselmek için dirence ihtiyaç duymaktadır. Kovid-19’un kültüre ve sanata araladığı bu pencereden hayata bakabilmek için, bu sürece özel çalışmalar yürütmek kaçınılmazdır.
Kültürün ne olduğu ve hangi unsurları içerdiği konusunda değişik görüşler bulunmasının yanında, bu kavramın genel kabul gören tanımlarını şu şekilde sıralamak mümkündür Kültür, bireyin kendi dışındaki evrene açılma yolu olarak insan hayatına bir anlam kazandırmasının yanında, toplumların da uygarlık yarışında yükselebilmelerini gerçekleştirici bir fonksiyona sahiptir. Kültür ve sanat, insanlara insan olduklarını hissettirmek, hayatlarını zenginleştirmek ve yaşama sevinçlerini artırmak suretiyle çok önemli işlevler kazandırmaktadır. Kültürün ve sanatın insanın hayatına kazandırdığı bu işlevler, toplumsal gelişmenin, entelektüel düşüncenin gelişimi açısından oldukça önem arz etmektedir.
Bu düşüncelerle birleştirici güce sahip olan bu etkinlikleri desteklemek amacı ile dünyada birçok ülke paket programlarını açıklamıştır. Ülkemizde de sınırlı kaynaklara sahip olan kültür sanat etkinliklerinin merkezi ve yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplum tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Küresel salgın ile beraber değişen hayat pratiklerine uygun olarak gerçekleşecek etkinlikler sürecin getirdiği olumsuz ruhsal etkilerin ortadan kalkması için de önemli bir rol üstlenecektir.