Bir sendrom üzerine…
Dunning-Kruger etkisi ya da Dunning-Kruger sendromu, Cornell Üniversitesi’nin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning’in tanımladığı bir algılamada yanlılık eğilimidir. Bu varsayımda iki bilim insanı, “Yanlış sonuçlara veya talihsiz seçimlere varanlar, sonuçların yanlışlığını veya seçimlerinin talihsizliğini anlayabilecek yetkinlikte de olmayabilirler” görüşünü savunmaktadır. Ayrıca bu sendromun belirtileri şunlardır:
- Bilgisiz bireyler sahip oldukları özelliklere aşırı değer biçme eğilimi gösterirler.
- Bilgisiz bireyler ne ölçüde yeteneksiz olduklarının farkında değillerdir.
- Bilgisiz bireyler diğer insanlardaki özelliklerin niteliğini analiz etmede de yetersizdir. Kendi özelliklerini doğru yargılayamadıkları gibi onların özelliklerini de doğru yargılayamazlar. Bu yüzden de çoğu zaman diğerlerini kendine göre daha ‘beceriksiz ve bilgisiz’ görürler.
Dunning-Kruger sendromu, bilgisizliğin bireyin algılama biçimlerindeki etkiyi vurguluyor. Bilgisizlik, bireyin; durum tespiti, analitik düşünme, olguları yorumlayabilme ve kendini ifade edebilme yetilerinde bir zafiyet ortaya çıkarabiliyor. Birey böyle bir durumla baş başa kalıp, içine ve dışına doğru yaptığı her yolculukta çeşitli reaksiyonlar gösterebiliyor. Bu reaksiyonlar, bireyin yüzeysel edinimlerini güçlü şekilde savunup, iç dünyasına çekilmesine neden olabiliyor. Heidegger’in tek şeritli düşünme adını verdiği bu durumda, birey karşıdan gelen bilgi birikimine karşı duyarsız kalabilmektedir.
Bilgisiz bireyin, muhatabının niteliklerini yeterince analiz edemiyor oluşu, karşısında bulunan herkesi “yetersiz” ve kendinden daha “niteliksiz” görmesine kapı aralamaktadır. Birey, bilgisizliğinin verdiği özgüvenle, kendine duvarlar örer ve bu duvarların verdiği cesaretle farkında olmadan kendini toplumla rekabet içerisinde bulur. Bu yolculuk, bireyin gerçek anlamda yalnızlaşmasına neden olacaktır.
Bağlamı itibariyle, şehrimiz bu sendromla kasıp kavruluyor.
Şehir yönetimlerinde bürokrasinin özellikle de belediye idarelerinin etkisi son derece önemlidir. Bu bakımdan şehirlerin idaresinde şehir aklının (ratio) kurumsal bir yapıya kavuşturulması için yönetici ve havasın (akademik ve söz sahibi kimseler) eşgüdümlü ve birbirlerini destekleyici mahiyette çalışmaları gerekir. Bu iş birliğinin gerçekleşebilmesi için her şeyden evvel bürokratların (seçilmiş veya atanmış), bilginin insan ve cemiyet hayatındaki önemine itibar etmeleri gerekir. Bu itibar edişin getireceği en temel mesuliyet ise bizatihi bürokratların işlem ve eylemlerinde hukuka uygunluk kadar bilgi ve kültüre uygunluğa da riayet etme hassasiyetleri olacaktır. Aksi takdirde seçilmiş veya atanmış yöneticilerin yalnızca kendi zihin dünyalarına güvenerek ortaya çıkardıkları eserler yalnızca kendisi ve yakın dairesi dışında kimsenin hoşnut olmayacağı eserler olacaktır. Şehrimiz bu bilişsel bozukluğun faturasını içerisinde olduğumuz dönemde, yaşayarak tecrübe etmektedir. Temennimiz yöneticilerimizin sadece yönetici sıfatına sahip olmaklıkla bilgiye haiz olamayacaklarının farkına varmalarıdır. Her kişi her konuda bilgi sahibi olamayacağına göre bileni bilmek ve danışmak bir erdemdir. Örneğin: Çok iyi golf oynayan bir Belediye Başkanı veya Vali gelecek dönemlerde şehrimizi yönetmeye talip olabilir. Bu durum onun her gördüğü yere golf sahası yapması için geçerli bir neden değildir. Birçok sorunumuz varken, meselenin özünden uzaklaşmadan, kalıcı ve ciddi işlerle uğraşmalıyız. 2021 Türkiyesi’ne adım adım yaklaşırken, dünya standartlarında kamu yönetimi bambaşka bir kulvarda ilerlerken, gündemlerimizi gözden geçirmeliyiz.
Hazırlayan: Recep Altındağ