DENİZ BEYAZ
Öğr. Gör. / Kocaeli Üniversitesi,
GİRİŞ
Futbol ve şiddet her zaman iç içe oldu ve futbol ile ilgili en çok şikâyet edilen konulardan biri. Şiddetin bambaşka bir halini anlamak için bir tür futbol olan antik bir oyundan bahsetmek istiyoruz. Bu oyun bütün Orta Amerika’da yaygındı. Buluntular ile oyunun tarihi İ.Ö. 1500’lere kadar uzanmakta. En fazla arkeolojik kalıntılar ise Aztek topraklarında bulundu. Top sahaları uçları oyun sahasının kenar çizgilerini oluşturan bir çeşit T harfi biçimindeydi. Stadyum üstlerinde çok sayıda halktan izleyicinin oturduğu yüksek dik ya da eğik duvarlarla çevriliydi. Soylular kalabalığa karışmamak için oyunu bitişik saraylardaki teraslardan tribünde otururmuş gibi izliyorlardı. Bu oyun bir tür ritüeldi ve simgesel pek çok anlam taşıyordu. Takımlar bölgeden bölgeye ve çağdan çağa değişiyordu. Oyuna genellikle beş oyuncudan oluşan iki takım katılıyor ve duvara sabitlenmiş taş bir halkadan, kauçuktan yapılmış sert bir topu geçirmeye çalışıyorlardı. Oyuncuları korumak için tahta ve kauçuktan iri ve ağır bir kemer, dizlik, kolluk, eldiven, bazı bölgelerde kask takılıyordu. Rakiplerin tanrılara çabalarını gösterdikleri bu törensel oyun, seyircilerin yalnız dinsel olarak değil, toplumsal olarak da katılımıyla gerçekleşiyordu. İzleyiciler oyuna karıları, çocukları, kendileri ve özgürlükleri için bahse girerek katılıyorlardı. Karşılaşmalar çok tehlikeliydi. Oyun, ölüm ve kurban imgeleriyle iç içeydi. Karşılamadan sonra yapılan törenlerde kaybeden tarafın oyuncuları, tanrılara kurban ediliyordu. Günümüzde stadyumlarda atılan “Ölmeye ölmeye ölmeye geldik” şeklinde tezahürat Azteklerde kelimenin tam manasını karşılamakta olduğunu görmekteyiz.
Son yıllarda futbol üzerine yapılan çalışmaların çok büyük kısmını şiddet oluşturmakta. Futbol ve şiddet girift haldeler. Çözümü çok zor bir sorun, İngiltere Holiganlığın çok sıkı kurallar ile önüne geçmiştir. Her ne kadar kadın futbol ligleri oluşmuş olsa da futbol hala maskülen bir oyun. Bu durumda şiddet ile birlikte anılmasının en baş faktörüdür. Cinsiyet dağılımı incelendiğinde %1, 8 ile kadın, %98, 2 ile erkek taraftarın olduğu görülmektedir.1
Yaklaşık 150 yıldır her sosyal sınıftan, her yaştan erkeğin özel ilgisini çeken futbol sosyolojinin çalışma alanına 1960’larda girmiştir. 1960’larda yapılan çalışmalarda futbol, toplumdaki işlevi bağlamında incelenirken, 1980’lerden itibaren özellikle İngiltere’de taraftarlık üzerinden ayrıntılı araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Yapılan çalışmalarda aynı zamanda, taraftarların uygun olmayan davranışlarının sebepleri ortaya konarak, futbolda yaşanan şiddet olaylarının önüne geçecek çözümler bulunmaya çalışılmıştır. 2000’lerle birlikte bir yandan taraftarlık çalışmaları devam ederken, bir yandan da futbol, popüler kültür tartışmalarında kendine önemli bir yer edinmiştir. Ayrıca büyüyen bir endüstri olması sebebiyle, bu sporun ekonomi ve toplum ile ilişkisini inceleyen ve farklı ülkelerde ve küresel pazar içindeki yerini sorgulayan çalışmaların sayısı oldukça artmıştır. Türkiye’de ise futbol, ülkemizde sahip olduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal öneme karşın, sosyolojinin ilgi alanına dünyada olduğundan da geç girmiştir. 1990’larla birlikte Kozanoğlu’nun “Bu Maçı Alıcaz: Türkiye’de Futbol” isimli çalışması popüler kültür tartışmalarında futbola yer açmış ve 2000’li yıllarla birlikte farklı boyutlarıyla futbolu inceleyen akademik çalışmaların sayısı artış göstermiştir.2 Ancak yine de taraftarlık olgusu şiddet ve fanatizm açısından yüksek lisans ve doktora tez çalışmalarıyla incelenmiştir. (Tablo-1)
FUTBOL TARİHİ
Futbol, oyun olarak doğduğundan beri, hep geniş kitlelerin ilgisiyle karşılaşmıştır. Oyunun “modern” biçiminin doğuşu 19. yüzyıl ortalarında İngiltere’de gerçekleşmiştir. Önceleri, yüzlerce kişinin birlikte oynayabildiği, kuralları olmayan, yaralanmalar ve sakatlıklarla sonuçlanan, tarihsel süreç içinde defalarca yasaklamalara maruz kalmış bir oyun olan futbol, kapitalizmin doğuşu ile sıkı kurallara bağlanmıştır.3 1800’lerde futbol okullarda, öğrencilerin beden ve ruh sağlıklarını korumaya ve bazı ahlaki değerlere teşvik etmeye yönelik bir faaliyet olarak benimsenmiş ve oynanmıştır. Futbol oyununun modern kuralları bu nedenle kolejlerde oluşturulmuştur. 1848 tarihli Cambridge yasaları ile futbol, 11’er kişilik iki takımın karşılıklı oynadığı, kurallara bağlanan bir oyun olur. Bu noktada futbol farklı kuralları olan iki oyun olarak ayrışmaya başlar; birincisi, bildiğimiz ayak futbolu olan soccer, ikincisi ise 1823’ten itibaren gelişen ve topun elle tutulmasına ve oyuncunun engellenmesine izin veren, adını da Rugby Okulu’ndan alan rugby’dir. Futbol, kendisine ikinci bir canlanma şansı veren kolejlerde çok durmaz, kitleselleşir, kolejlerden tekrar sokaklara akar. Stemmler, özellikle İngiltere Kupası (1871) ve dünyanın ilk Futbol Ligi’nin (1888) kurulmasından sonra oyuncuların, çalışma saatleri 18’den 12’ye inen işçiler olduğunu, seyircilerin de oyuncularla aynı sınıfta yer aldığını belirtir. Bu seyirciler daha o zamandan deplasmanlara giderler, takımın renklerine bürünürler. Artık işçi sınıfı kentlere iyice yerleşmiş, bu kent, içinde yaşayanların kültürü ile biçimlenmeye başlamıştır. Futbol oyununun işçi sınıfında çok popülerleştiği 1800’lerin sonlarında, pek çok kişi futbolu oynamak kadar izlemek de ister. Yerel kulüpler oyunu seyreden işçiler için eğlence ve sosyalleşme kaynağı haline gelir. Tam bu noktada, yani futbolun kitleler arasında yeniden popülerleştiği dönemde, endüstriyel futbol ve taraftarlık, iki farklı damar olarak uç vermeye başlar.4
Âdeta hayatın yoğunlaştırılmış bir hali gibi görünen bu oyunda, insanlar yaşamları içinde adını koyamadıkları pek çok şeyin yansımasını bulmaktadırlar. Biraz da bu nedenle futbol, artık sadece futbol değildir.5
90’lı yılların sonunda bir televizyon programına katılmak üzere İstanbul’a gelen İspanyol Komünist Partisinin lideri Santiago Carillo, bir soru üzerine şöyle cevap vermiştir: “Evet, İç Savaştan sonra ve Franco dönemi boyunca Barselona takımı anti-faşizmi ve direnişi, biraz da Katalan özgünlüğünü; Real Madrid takımı da faşizmi, merkezî otoriteyi temsil ederdi. Ama artık futbol, paranın egemen olduğu bir sanayi haline geldi. Şimdi bu iki takım da paranın
egemenliğini temsil ediyor!” 6
1980’lerde tüm dünyada yaşanan liberal dalga, futbolu da etkilemiş ve futbolun metalaşma sürecinin hızlanmasını sağlamıştır.7 Futbol günümüzde bir endüstri haline gelmiştir. Bugün anladığımız anlamda endüstriyel futbolun gündelik hayattaki yansımaları, pahalı biletler, sponsorluklar, reklam, yıldız oyuncular, profesyonelleşme ve iştah kabartan bir yatırım alanı olmasıdır. Arık, takımların şirketler ya da zengin işadamları tarafından ele geçirildiği ve başka türlü bir biçimin de imkânsızlaştığı günümüzde futbolun “masumiyet” çağının bittiğine işaret eder. Arık’ın bu vurgusu, endüstrileşme süreci ile beraber aslında kapitalizmin derinleşme ve yaygınlaşmasının getirdiği bir sonuç olarak bir “oyunun”, bir “gösteriye” dönüşmesi sürecine işaret eder. Sahadaki oyuncular artık dudak uçuklatan paralar karşılığı yeteneğini satan “özel” kişilerdir. Sahada oynanan oyun ise, TV yayınlarının gözdesidir, pazarlanmaya hazır bir maldır. Bu, endüstriyel futbolun öyküsüdür, endüstriyel futbol ile futbol oyununun kendisi, kapitalist dünyanın nesnesi haline gelmiştir.8 Arjantin ve Almanya arasında oynanan son Dünya Kupası finali 740 milyon kişi tarafından takip edildi. Düzenlendiği ülkeyi adeta ihya eden Dünya Kupası finalinin 2 milyar dolarlık ekonomik etki yaptığı tahmin ediliyor. Bu da kapitalist sistemin iştahını kabartan bir pasta olmaya devam ediyor. Endüstriyel futbol ile bugün, dört farklı kesim ilgilenmektedir: Kulüpler, futbol arzını piyasaya sunmakla görevlidirler. Buna karşın bu metalaşan arzı pazarlayan federasyon ve dijital yayıncı kuruluşlar söz konusudur. Ve son olarak bu ürünü satın alacak, izleyecek tüketiciler-seyirciler-taraftarlar ya da müşteriler söz konusu olacaktır.9 Talimciler bu noktada “endüstriyel futbolun bir pazarlama nesnesi olarak özellikle taraftarların müşterileştirilmesi” ifadesini çok doğru bir biçimde ortaya koymaktadır.
Televizyon en başından beri oyunun küreselleşmesinde ve aynı zamanda bir pazar olarak örgütlenip dönüşmesinde çok kritik bir role sahip olmuştur. Futbol kolektif bir oyundur. Kurallara bağlanmadan, kalabalıklarca oynandığı dönemlerde pek çok yasakla karşılaşmıştır. Bu yasakların en önemli sebeplerinden biri oyunun büyük kalabalıkları harekete geçiren bir özelliğinin olmasıdır. Stemmler, futbol oyununun “kamu huzur ve asayişini bozma” potansiyelinin bu yasakların başta gelen sebeplerinden biri olduğunu belirtir.10
Kimi zaman futbol toplumsal bir afyon olarak tanımlanmış ve antik Roma’daki Gladyatör oyunları ile karşılaştırılmıştır. Roma’da Juvenalis’in “Panem et Circenses” yani “ekmek ve oyun” sözü Roma plebini sakin tutan etmenlerdir. Halkın karnını doyurduğunuz ve aklını meşgul edecek oyunlar sunduğunuz sürece ayaklanmalara karşı önlem alınmış demektir. Futbol da çoğu zaman bu yönüyle kitleri meşgul eden bir oyun olarak tanımlanmıştır.
SEYİRCİ,TARAFTAR VE TARAFTAR GRUPLARI
Futbolun giderek endüstri haline gelmesiyle futbol izleyicisi taraftara, oradan da futbolun pazarlanabilen bir meta olmasıyla tüketiciye dönüşmesiyle bu konuda tartışmalarda yerini almıştır. Umberto Eco’ya göre futbol, günümüzün en yaygın dini, batıl inancıdır. Taraftarlık ve iman sözcüklerinin yan yana kullanılması anlamlıdır; çünkü yenmek ve yenilmek kavramlarının iç içe olduğu bir oyunda, taraftarın bağlılığını sürdürmesi için tam bir imana gereksinimi vardır. Bu iman sayesinde hem kendine sığınacak bir alan bulur ki bu alanda yalnız olmayacak, hem güçlü bir kulübün çatısı altında hem de kendisiyle aynı emeli paylaşan grupla bir arada olacaktır.” 11
“Seyirci” seyretmek fiili üzerinden pasif bir kabullenmeyi içerir. Kolektif harekete görece kapalı olduğundan, bir kolektif tanım içinde konumlandırılmaz. “Taraftar” ise taraf olmak fiilinden türer.12 Seyirci yalnızca sunulan gösteriyi takip eden iken, taraftar taraf olan ve onun ötesinde kendi kolektif kimliğini oluşturandır. Taraftar kavramı beraberinde kolektiviteyi getirir. Düzenli futbol takipçisi olmak da taraftar olmak için yeterli değildir. İçinde şenliğin, hüznün, dayanışmanın beraberce yaşandığı bir sosyallik ve sahada olanlar dışında bir kolektif hafıza taraftarlığın en önemli koşullarından birisidir.13
Taraftar çoğu zaman 12. adam olarak tanımlanarak kulüp ve futbolcular tarafından değer atfedilmiştir. Maç sonrası kazanan takımın futbolcularıyla yapılan röportajlarda taraftara her zaman destekleri için teşekkür edilir. Bireyler de kendilerini tuttukları takım üzerinden tanımaktadırlar. Futbol ve taraftarlık olgusu, kimlik envanterinde başlıca başlıklardan birisi haline gelmiş durumda ve önemli bir kimlik durumundadır. Taraftarların bireysel olarak ve grup olarak varlıkları; hem kulüplerine destek olmaları hem de kendi iç dinamiğinde bir davranış ve sosyalleşme biçimiolarak ortaya çıkması açısından dikkat çekicidir.14
Futbolda taraftar toplulukları Nash15 tarafından Anderson’un16 hayali cemaatler kavramı çerçevesinde tartışılmıştır. Takım taraftarlığına ilişkin böylesi bir tanımlama yapmak ve taraftar kültürlerini “hayali” kavramına başvurarak açıklamak, mitlerine ve atfedilmiş özelliklerine ilişkin bir inceleme yapmanın kapısını aralamaktadır.17
Taraftar kimliğinin ortaya çıkışında belki de en önemli duraklardan birisi, kulüp takipçilerinin belli bir zaman diliminde kulübün kimliğinin yanına kendilerini ortaya koydukları grup isimlerinin alınması ve örgütlülüğün bir anlamda deklarasyonudur. Örneğin İtalya’da “ultras”, İngiltere’de “holigan” grupları, Latin Amerika’da “barrasbravas” olarak anılan taraftar gruplarının kimliklerinin net olarak ortaya çıkışı farklı coğrafyalarda farklı tarihlere işaret etmektedir. Türkiye’de hemen 1980’lerin başlarında, Beşiktaş’ın Çarşı ve Ankaragücü’nün Güçlüler adlı grupları bu örgütlenme ve “kimliklenme” sürecinin Türkiye’deki en önemli ilk örnekleri olarak sayılabilirler. Bugün hemen hemen tüm futbol kulüplerinin destekleyicisi taraftar grupları bulunmaktadır. Özellikle ülkemizde bu oluşumlar 1990’lar boyunca artan bir gelişim süreci yaşamıştır. Genel olarak 2000’li yıllarla beraber kurumsallaşmaları ve etki alanlarının artması, internet kullanımının da etkisiyle hızlanmıştır.18 Taraftar grupları şiddet bağlamında değil her yönüyle araştırılmayı bekleyen bir konudur.
Takımın renkleri, forması, atkısı gibi materyaller de taraftarlığın dışavurumlarına dönüşmektedir. Bu paylaşılmış ritüeller, etkileşim modları, olaylar ve deneyimlerle Anderson’un “derin yatay bir dostluk” kavramı ilişkili görünmektedir. Taraftar toplulukları içinde, özellikle kendini adamış taraftarlar için bu dostluk biçimi geçerlidir ve onlar, çeşitli bağlılık sınavlarını geçmiş olanlardır. Örneğin günün her saatinde oyunlar için uzun mesafelerde seyahatler yapmak gibi eylemler taraftarlığın önemli sınavlarındandır. Dolayısıyla, belli bir tarihsel bağlamda kurulan hayali ilişkiler, gerçek sonuçları olan tarihsel olgulara dönüşmektedir. Tezahüratların, şarkıların ve marşların söylenmesi yoluyla taraftarlar birleşik bir vücut olarak kendilerini yeniden keşfetmektedirler. Toplulukları bir arada tutan ve devamlılığını sağlayan önemli unsurlardan biri kolektif bir hafıza yaratmaktır. Bunun için ortak bir tarih anlatısı kurmak ve farklı deneyimleri bu anlatının içine dâhil etmek gerekir.19
Kimi İngiliz futbol fanatiklerinin ölümlerinden sonra küllerinin stadyum çimlerine serpilmesi dileği futbol sahasının fanatik taraftar için evden mabede genişleyen anlamını somut olarak ifade ediyor. Taraftarlığın iki işlevi vardır: İlki, kişide bir yere, bir gruba ait olma duygusu uyandırması; diğeri, fanatik kelimesinin çağrıştırdığı, başka ortamlarda yapıldığında toplum tarafından kabul edilmeyecek davranışların taraftarlık kimliği altında çıkış yolu bulması ve hoş görüyle karşılanmasıdır.20 Fanatik kelimesi de futbol ile hayatımıza giren bir kavram. Fanatik Latince fanaticus sıfatından gelir ve “çılgın, kendinden geçmiş” anlamındadır. Eker’in de belirttiği gibi çılgın ve kendinden geçmiş davranışlar futbol taraftarlığı ile toplum içinde kabul edilmesine, makul ve maruz görülmesine neden olmaktadır. Normal koşullarda korna çalarak sabaha kadar konvoy oluşturup, bağırıp çağırıp herhangi bir şeyi kutlamak hoş karşılanmazken, şampiyonluğu yaşayan taraftarın bu şekilde kutlama yapması normal karşılanmaktadır.
ÜNLÜ TARAFTAR GRUPLAR
Derebeyleri-Malatyaspor, Kurukafalar-Bayburtspor, Yiğidolar-Sivaspor, Şeytanlar-Mersin İdman Yurdu, Çotanaklar-Giresunspor, Genç Zonguldaklılar-Zonguldakspor, Hodri Meydan-Kocaelispor, Turbeyler-Adanaspor, Trabzolu Gençler-Trabzonspor, Gecekondu-Ankaragücü, Şimşekler-Adana Demirspor, Yalı-Göztepe, ÇarşıKarşıyaka, Nefer-Eskişehirspor, Teksas-Bursaspor, Genç Fenerbahçeliler-Fenerbahçe, UltrAslan-Galatasaray, ÇarşıBeşiktaş ve Tatangalar-Sakaryaspor
SAKARYASPOR TARİHİ
Dönemin gençlik ve spor bakanlığının, oluşturmak istediği Türkiye II. Milli futbol ligi projesi ve bunun ile ilgili olarak şehrin önde gelenlerinin girişim yapmasını talep etmesiyle, dönemin futbol federasyonu başkanı Orhan Şeref Apak’ın girişimleri ve o dönem Adapazarı Şekerspor kaleciliğini yapan Fikret Aldinç’in kefil olması ile süreç resmen başlamıştır.
10 Mayıs 1965 tarihinde Sakarya’da bulunan köklü takımlardan İdman Yurdu başkanı Ali Necdet Güven, Güneşspor Kulüp Başkanı Ethem Boran, Gençlerbirliği Kulüp Başkanı Şevket Başak, Ada Gençlik Kulübü 2. Başkanı Hamdi Uzel ve beraberindeki yöneticiler bir araya gelerek, şehrin tüm dinamiklerini ve güçlerini tek çatı altında toplanarak, şehrin tek profesyonel takımının kurulmasına dair görüşmeleri başlatmışlardır. Sakaryaspor’un temelleri bu görüşmelerde atılmıştır. Ethem Boran’ın çalışmalara liderlik etmesi ile kuruluş süreci hızlanmış, İdman Yurdu, Ada Gençlik, Gençler Birliği ve Güneşspor bünyesinden gelen 20 kişilik kurucu listesi, Sakaryaspor kulübünün kuruluş dilekçesini 17 Haziran1965 yılında ilgili kurumlara sunarak kuruluşu resmen başlatmışlardır. Sakaryaspor kulübünün renklerinin yeşil ve siyah olarak seçilmesinde, dönemin kurucu üyelerinin, Atatürk bulvarındaki şemsiyeli Park’taki bir toplantısı esnasında yanlarından geçen Sakarya şehrinin avukatlarından, Ethem Boran’ın iş yeri komşusu, Zerrin Batmaz’ın üzerindeki etkileyici ve mükemmel uyum gösteren yeşil siyah ipek bluzun büyük bir etkisi olmuştur.21
Sakaryaspor’un ulusal başarıları; Türkiye Federasyon Kupası (1987-1988) ve Türkiye 1.Lig Beşinciliği (1981-1982) ve uluslararası başarısı: Kupa Galipleri Kupası 2.Tur (1988-89)
TATANGALAR
Sakaryaspor taraftarlarının kendine seçtikleri isim tam bir modern çağ efsanesi gibidir. 1989 yılında Sakaryaspor altyapı oyuncuları küme düşmeleri nedeniyle dağılmak üzere iken yeni bir oluşum kurma fikri gelişir. O sene vizyona giren, başrollerinde Kevin Costner ve Mary McDonnell’ın oynadığı Kurtlarla Dans (Dances With Wolves) filmini izleyen Kırıntı Fuat filmden çok etkilenir. Filmden sonra arkadaşlarının yanına gider ve henüz kurulma aşamasında olan grup için tribün arkadaşlarına çok güzel bir isim bulduğunu söyler: Tatanka
Tatanka filmde savaşçı kızılderili kabilesi Sioux topluluğunun kendileri için değerli olan güçlü bizonlara verdikleri addır. Tatankalar güçlüdür, korkusuzdur, kutsaldır, değerlerine inançlıdır, haksızlıklara karşı savaşçıdır, yaşadığı yeri tamamıyla sahiplenen bir varlıktır. Tam da yeni kurulmakta olan taraftar grubunun yapmak istedikleri ile örtüşmektedir bu isim. Tatanka’nın söylenmesi zor olduğu için bir süre sonra Tatanga olur.
Tatangalar ilk maçlarına hazırlanmaya başlarlar. Tezahüratlar hazırlanır, pankartlar yapılır. O maçta 50 kişi olmayı beklerlerken 500 kişi olurlar böylece efsaneleri başlar.
Tatangaların mottosu “Biz bu şehri tribünden sevdik”tir. Takım ile şehir sevgileri iç içe geçmiş ve hemşeri olma, aidiyet duygusu aynı zamanda aynı takımın taraftarı olma ile özdeşleşmiştir. Hatta açılan bir pankartta “Biz de bilirdik İstanbul takımı tutmayı, kendimize yakıştıramadık doğduğumuz şehri satmayı” diyerek gerçek Tatanga’nın tanımı yapılmıştır. Hangi takımı tutuyorsun sorusuna üç büyüklerden birinin adı değil önce ve sadece Sakaryaspor demek gerekir. Eğer bu söylenmiyorsa doğduğunuz şehri sevmiyorsunuz ve siz gerçek bir Tatanga değilsinizdir.
Yardıma ihtiyaç duyanlara, yardım etme konusunda da duyarlıdır Tatangalar. İnterneti etkin bir şekilde kullanmaktadırlar. Kendilerine ait internet siteleri vardır. En sık kullanılan sosyal medya araçları Twitter, Facebook ve Instagram’da Tatangalar’ın hesapları vardır. Önemli günleri sosyal medya aracılığı ile mutlaka kutlarlar. Deplasmanın uzak yakın olması fark etmez. Takımlarını asla yalnız bırakmazlar, az da olsa tribünlerde mutlaka Tatanga vardır. Takımlarına olan sevgilerini ölüm ile kıyaslarlar. “Uğruna ölümlerde gidip geldiğim” pankartında hem 17 Ağustos 1999 tarihinde Sakarya’da büyük yıkıma neden deprem, hem de 7 Eylül 2002’de takımın yaşadığı trafik kazası anımsatılmıştır.
Futbol stadyumlarında 2014 yılında uygulamaya konulan passolig kartı sonucunda tüm takımlar izleyici kaybederken Sakaryaspor maça gelen 14.000 taraftarı ile haberlere konu olmuştur. Passolig kartı çıkarırken yaşanılan zorlukların üstesinden gelmiş ve her ne olursa olsun takımını maçta yalnız bırakmamaya and içmiş bir taraftar grubudur Tatangalar, isimlerini aldıkları bizonlar gibi güçlü, korkusuz, kutsal, değerlerine inançlı, haksızlıklara karşı savaşçı, yaşadığı yeri tamamıyla sahiplenmişlerdir.
Efsanenin özellikleri arasında yer alan; “Efsane ile kazanılan kutsiyet zamanla mekânı veya şahsı dokunulmaz yapar” ibaresi, Tatangaların kuruluşu göz önünde bulundurulduğunda, bu kuruluşu bir modern çağ efsanesi haline getirmektedir.
SONUÇ
Yukarıda futbolun her ne kadar değişiminden bir iş sektörü, bir endüstri haline geldiğinden bahsetsek de hala en masum tarafını taraftarlar oluşturmaktadır. Onlar bu liberal ve kapitalist dalganın etkisine istemsizce girmişlerdir. Takımlarına hala duygusal olarak bağlıdırlar. Taraftarlar, takımlarına bağlanarak hem bir gruba ait olmanın hissiyatı hem de bu grup ile birlikte hayır işleri yaparak kendilerini daha iyi hissetmektedir.
Kutsal bir anlayış etrafında toplanan cemaatler bu sembolleştirdiği kutsallarla kendi topluluk sınırlarını belirleyerek, topluluklarının hem başkalarından ayrılmasını, hem de bireylerinin diri kalmasını sağlar. Taraftar grubunu bu açıdan totemizmin modern çağ yansıması olarak düşünebiliriz. Bunun yanı sıra Tatangaların hem kuruluş öyküleri hem de devamında deprem, trafik kazası gibi yaşanmışlıkları, Tatangaları bize modern çağ efsanesi olarak sunmaktadır. Sakarya denilince akla ilk gelen sözcüklerden olan Tatangalar hem şehirlerine hem de Türk
futboluna yeşil-siyah bir renk katıyorlar.
Taraftar gruplarının iyi yönlerinin anlatılması ve öne çıkarılması hem futbola hem de topluma iyi örnek teşkil edilmesi bakımından da faydalı olacaktır.
Kaynakça:
1 Ziya Bahadır, Futbol Seyircisinin Sosyo-Ekonomik-Kültürel Yapısının Şiddet eylemine Etkisi, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilimdalı, Yüksek Lisans Tezi, Niğde 2006.
2 İlknur Hacısoftaoğlu, Funda Akcan, Nefise Bulgu, “Hayali Cemaatler Olarak Taraftar Toplulukları: Ankaragücü Taraftar Grupları”, Spor Bilimleri Dergisi, Hacettepe J. of Sport Sciences, 2012, 23, s.160.
3 M. Berkay Aydın, Duygu Hatipoğlu, Çağdaş Ceyhan, “Endüstriyel Futbol Çağında “Taraftarlık” “, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı 26 KışBahar 2008, s. 293.
4 a.g.m. s.293.
5 Ahmet Talimciler, “Futbol değil iş: Endüstriyel Futbol”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı 26 Kış-Bahar 2008, s.90.
6 Ragıp Duran, “Herkes Futbol Yazmaya Mecbur mu?”, Virgül Dergisi, Aktaran: Bağış Erten, “Fazlası Kaldı mı?”, 11 Ekim 2017 tarihli Cumhuriyet Gazetesi.
7 Talimciler, a.g.m., s.90.
8 Aydın, Hatipoğlu, Çağdaş Ceyhan, a.g.m., s. 294.
9 Talimciler, a.g.m., s.93.
10 Aydın, Hatipoğlu, Ceyhan, a.g.m., s. 298.
11 Aktaran: Gülin Öğüt Eker “Futbolun Dayanılmaz Çekiciliği, Büyülenen Taraftar Portresi, Fanatizm ve Beşiktaş”, Milli Folklor, 22 (85) 2010, s.172.
12 Duygu Hatipoğlu, M. Berkay Aydın, Bastır Ankaragücü: Kent, Kimlik, Endüstriyel Futbol ve Taraftarlık, Epos Yayınları, Ankara 2007 s. 150. 13 Aydın, Hatipoğlu, Ceyhan, a.g.m., s. 298.
14 İlke Tepeköylü, “Türkiye’de Futbol, Taraftarlık Olgusu ve Beşiktaş Çarşı Grubu”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı 56 Temmuz -Ağustos 2016, s.380.
15 Nash, R., “Contestation in modern English professional football: The independent supporters association movement.”, International Review for the Sociology of Sport, 35 (4) 2000, 465-486.
16 Benedict, Anderson, Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, Metis Yayınları, İstanbul 2015.
17 Detaylı bilgi için bkz.İlknur Hacısoftaoğlu, Funda Akcan, Nefise Bulgu, “Hayali Cemaatler Olarak Taraftar Toplulukları”, Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe J. of Sport Sciences 2012, 23 (4), 159–176.
18 Aydın, Hatipoğlu, Ceyhan, a.g.m., s.308.
19 İlknur Hacısoftaoğlu, Funda Akcan, Nefise Bulgu, “Hayali Cemaatler Olarak Taraftar Toplulukları”, Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe J. of Sport Sciences, 2012, 23 (4), s.168.
20 Gülin Öğüt Eker, “Futbolun Dayanılmaz Çekiciliği, Büyülenen Taraftar Portresi, Fanatizm ve Beşiktaş”, Milli Folklor, 22 (85) 2010, s.176.
21 http://www.sakaryaspor.com.tr/tarihce/
Bu makale Uluslararası Sakarya Sempozyumu’na bildiri olarak sunulmuştur.