728 x 90

Roma Dönemi’nde Sakarya

Roma Dönemi’nde Sakarya

Prof. Dr. Mustafa Adak
Akdeniz Üniversitesi

İlkçağ’da günümüz Sakarya il sınırlarını kapsayan bölgede polis niteliği taşıyan bağımsız kent yerleşimleri oluşmamıştır. Bu durum ilk bakışta şaşırtıcıdır. Çünkü bir taraftan Sakarya İli Bitinya Bölgesi’nin tam merkezinde yer alırken, diğer taraftan ortasından birçok açıdan önemli Sakarya Nehri geçmektedir. Ancak daha önemli stratejik konuma sahip Nikomedeia, Nikaia ve de Prusias kentleri bu coğrafyanın dışında kurulmuşlar ve bu kentlerin arasında kalan Aşağı Sakarya Bölgesi adı geçen kentlerin egemenliğine dâhil edilmiştir. Küçük yerleşimleri barındıran Adapazarı Ovası Roma İmparatorluk Dönemi’nde büyük olasılıkla tümüyle Nikomedeia kentinin himayesindeydi. Bitinya’nın bu metropolü ile daha az öneme sahip doğu komşusu Prusias ad Hypium arasındaki sınırı Hendek’in kuzeyinde denize doğru uzanan Çamdağ’ın oluşturduğunu tahmin ediyorum.1 Bazı araştırmacılar Yaşlı Plinius’ın verdiği bilgilere dayanarak Nikomedeia’nın doğu sınırını Sapanca Gölü’nde veya Sakarya Nehri’nde sonlandırarak Adapazarı Ovası’nın tamamen Prusias’a ait olduğunu kabul etmektedir.2 Ancak Plinius’un verdiği bilgi daha farklı yorumlanmalıdır. Bu yazarın ifadesine göre Lacus Sunenensis (Sapanca Gölü) gerçekten Nikomedeia kentinin sınır bölgesinde (“in Nicomedensium finibus”) bulunmaktaydı. Ancak Plinius bu tanımlamayla Nikomedeia’nın doğu sınırından ziyade güney sınırını kastetmiş olmalıdır. Sapanca Gölü’nün hemen güneyinde yükselen Samanlıdağ (Sophon; 1602 m) Nikomedeia ile Nikaia arasında doğal bir sınır oluşturmaktaydı.3 Sapanca Gölü bu yüksek dağa olan yakınlığından dolayı Boane Limne ve Sunonensis Lacus adlarının yanı sıra Sophon adı altında da anılmıştır.4 Nikaia’nın egemenlik alanının ise doğuda Mudurnu’ya kadar uzandığı kesindir (bk. dn. 6). Buna paralel olarak Nikaia’nın büyük rakibi ve Bitinya’nın önde gelen metropolü olan Nikomedeia’nın da doğuya Hendek civarına kadar uzanması beklenmelidir. Kaldı ki Kaynarca civarında bulunan ve birkaçı aşağıda tanıtılacak olan bazı yazıtlar bu bölgenin Nikomedeia’nın egemenlik sahasında bulunduğunu kanıtlar niteliktedir. Sangarios Nehri denize kadar ulaşan uzun yolculuğunun son aşamasında Nikomedeia’nın egemenlik sahasından geçtiği için kentin bazı vatandaşlarına bu önemli nehrin adı verilmiştir.5

Geyve Boğazı’nın güneyinde kalan Geyve, Pamukova ve Taraklı bölgeleri ise Nikaia kentine aitti. Nikaia’nın egemenlik sahasının doğuda Mudurnu yakınlarına ulaştığı yazıtlar sayesinde tespit edilmişir.6 Bölgenin sık bir yerleşim ağına sahip olmasına rağmen burada da büyük yerleşimler oluşmamıştır.7 Sapanca Gölü’nün güneyinden Akyazı’ya kadar uzanan Samanlıdağ (Sophon) silsilesi Nikomedeia ile Nikaia arasında doğal sınır oluşturmaktaydı.

Arkeolojik ve epigrafik bulgulara bakılırsa Sakarya’nın Antik Dönemde Nikomedeia’nın egemenlik sahasına ait kısımlarında yerleşim yoğunluğunun çok daha düşük olduğu görülmektedir. Bu da şaşırtıcı bir durumdur, çünkü Nikomedeia’dan doğuya uzanan bir anayol bu bölgeden geçmekteydi. Bu doğu-batı ana güzergâhının askeri amaçla da kullanıldığı Nikomedeia ve Prusias kentlerinde ele geçen birçok yazıttan anlaşılmaktadır. Bu kentlerin soyluları ordularıyla beraber Part cephesine giden veya oradan geri dönen imparatorlara refakat etmiş olmakla övünmektedirler.8 Buradan da anlaşılıyor ki tayin edilen bazı saygın vatandaşlar imparatoru ve ordusunu sınırda karşılamak için görevlendiriliyorlardı. Bu soylular imparator ve ordusuna komşu kent sınırına kadar refakat ediyorlar, imparatorun ihtiyaçlarını gideriyorlar ve de orduya erzak temini için pazar yerleri kuruyorlardı. Dolayısıyla bu ana güzergâh üzerinde çeşitli istasyonların ve pazar yerlerinin bulunması doğaldır. Ancak bu ana yol üzerinde olduğu bilinen Plateas ve Demetriu gibi pazar işlevini de görmüş olan ana istasyonların yeri bile henüz saptanamamıştır. Tabula Peutingeriana, Plateas’ı Nikomedeia’nın 24 mil (yaklaşık 36 km) doğusunda vermektedir (Harita 2). Bu da Çark Suyu’nun üzerine kurulan Beşköprü veya Dörtyol civarına tekabül etmektedir.9 Plateas olasılıkla Sakarya Nehri’nin geçildiği noktada kurulmuş bir yerleşim yeriydi. Aynı haritada Prusias istikametinde Nikomedeia’dan 42 mil uzaklıkta Demetriu yerleşimi gösterilmektedir. Verilen mesafe dikkate alındığında Demetriu Hendek yakınlarında hala Sakarya il sınırları içerisinde aranmalıdır.

Bu ana güzergâh üzerinde yer alan, Adapazarı’na en yakın ve görece önemli yerleşim Tarseia adıyla da bilinen Tarsos’tur (Küçük Tersiye/Küçük Esence). Kentin erken dönem adının Tarsos olduğunu bir yerel tarihçi olan Demosthenes’in verdiği bilgilerden çıkarabiliriz.10 19. yy.’ın sonlarında bölgeyi ziyaret eden von Diest ve von der Goltz Küçük Tersiye yakınında Şıra Tepe’de sur kalıntıları ve büyük bir sarnıçın varlığı hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca köyde çok miktarda mimari öğe görüşmüş; ayrıca tepenin güneyinde büyük taşlarla döşenmiş antik bir yolun varlığı not edilmiştir.11 1958 yılında Küçük Tersiye yakınlarında altın diadem parçaları, gümüş kül kabı, gümüş eşyalar, seramik ve metal kaplar gibi oldukça değerli buluntulara sahip Geç Hellenistik Döneme ait bir tümülüs açılmıştır.12 Tarseia yer ismi Tersiye haliyle 20. yy.’a kadar varlığını sürdürmüştür. Bu isme dair en erken belge Tersiye’den yaklaşık 14 km güneybatıda Adliye Köyü yakınlarında bulunan Mokazis’in mezar stelidir. İÖ 2. yy.’a tarihlenen mezar şiirinde bu Bitinyalı soylunun ölümünden sonra Tarseia Daimon’u olarak memleketini savunacağı belirtilmiştir.13 Olasılıkla Tarseia’nın arazileri güneybatıda Adliye Köyü’ne kadar uzanmaktaydı ve Mokazis’in o civarda arazileri bulunmaktaydı. Bu soylunun mezarı üç yol ağzı olarak ifade edilen bir yol kavşağının yanında yer almaktaydı. Bu kavşak muhtemelen Sakarya Nehri’nin geçildiği noktaya yakın bir yerde bulunmaktaydı. Adliye Köyü’nün kuzeyinde Karaabdiler’de, bugünkü Toyota Fabrikası’nın güneydoğu ucunda Sakarya üzerine inşa edilmiş bir taş köprünün
izleri mevcuttur.14

Helenistik Dönem’e ait başka büyük bir stel Akyazı’nın yaklaşık 3 km güneyinde, Karaçalılık Mahallesi’nde bulunup müzeye getirilmiştir. Üzerinde bir veda sahnesi ile süvarinin betimlendiği bu stel Roma Dönemi’nde üzerineyeni isimler ilave edilerek tekrar kullanılmıştır.15 Yine Akyazı’nın yaklaşık 8 km güneyinde, Taşburun Mahallesi’nde Roma Dönemi’na ait bir lahit burada bir küçük yerleşimin varlığına işaret etmektedir. Lahtin üzerinde bir tabula ansatanın içine işlenmiş olan yazıt, mezar sahibi Asklepiodote’nin sadece bir ay evli kaldıktan sonra onbeş yaşında hayata gözlerini yumduğunu dile getirmektedir.16 Son yıllarda yine Akyazı civarında iki mezar yazıtı daha müzeye getirilmiştir. İkisi de mezar odalarına ait lentolar üzerine işlenmiştir. Mezarlarn biri Grylos (“domuz yavrusu”) ve Philomene çiftine, diğeri ise Theomnestos ve yakınlarına aitti.17 Akyazı yöresindeki bu isimler Yunanca ağırlıklı olup, başka yörelerden bildiğimiz yerli Trak veya Frig isimleri belgelenmemiştir.

Adapazarı’na en yakın köy yerleşimlerinden biri 1999 depreminden sonra bazı resmi kurumların taşındığı Karaman yakınlarında yer almaktaydı. Karaman Ocağı’ndan müzeye getirilen bir mermer kraterin üst kısmındabu Antik Dönem kırsal yerleşiminin isminin ilk üç harfi SAU olarak yer almaktadır (Resim 1). Köyün sosyal hayatına ışık tutan yazıtta Rufina’nın köyüne yaptığı bir bağış dile getirilmektedir: Hayırlı Uğurlu Olsun! Ben Khrestos kızı Aurelia Rufina, köyüm Sau… için (bu) krateri yaptırdım.” Aurelia Rufina’nın panayırlarda kullanılmak üzere köyü Sau… için sunduğu krater, ortak şarap tüketiminin dini bayramlarda ne kadar önemli olduğunu yansıtmaktadır. Nikomedeia territoryumunda ele geçen başka yazıtlardan, oinoposion sırasında köy sakinleri tarafından tüketilen şarabın zorunlu olarak zenginler tarafından karşılandığı anlaşılmaktadır.18

Daha kuzeye gidildiğinde Kaynarca civarında da bazı köy yerleşimlerinin varlığını kanıtlayan yazıtlar mevcuttur. Kaynarca yöresinin arkeolojisi günümüze kadar tam bir muamma idi. Eski bir kaymakamın 1980li yılların başında civar köylerden toplattığı mimari parçalarla üzerinde yazıtların bulunduğu bir düzüne sunak ve lahid fragmanı yardımıyla bölgenin dini, idari ve sosyokültürel yapısı hakkında bazı sonuçlara ulaşılabilmektedir. Bu yazıtlar uzun süre bilim dünyasının ilgisinden uzak kaldıktan sonra Adapazarı Müzesi’nden alınan izin ile 2017 yılında tarafımdan incelenmiş ve yayımlanmıştır. Bu yazıtlardan bazıları Kaynarca ve çevresinin Roma Dönemi’nde Nikomedeia kentinin himayesinde bulunduğuna dair somut bilgiler sunmaktadır. İki yazıtta kentin Anatanrıçası Demeter ile kızı Persophone için sunulan adaklar söz konusudur.19 Başka bir yazıt Timokrates Neos’un Helios’la özdeşleştirilmiş önemli bir yerel tanrı olan Preietos’un heykeliyle birlikte Hiera phyle’sine ve tanrılara adağını içermektedir.20 Hiera phylesi’nin Nikomedeia’ya ait olduğunu bu kentte bulunan başka bir yazıttan bilmekteyiz.21 Oniki phylesinin tamamı belirlenmiş olan Prusias kentinde ise bu adı taşıyan bir phyle yoktu.22 Preietos ise yine sadece Nikomedeia ve egemenlik alanında tapınım gören yerel bir tanrıdır.23 Bu önemli yerel tanrının ikonografyası Deli Mahmutlar ve Davulcular’da ele geçen sunaklardan bilinmektedir. Tanrı bu sunaklarda sağ elinde mızrak tutan bir savaşçı olarak betimlenmiştir.24 Preietos, Timokrates’in yaptırdığı heykelde de aynı tarzda betimlenmiş olmalıdır. Tanrının tıpkı Demeter gibi ürünlerin yetişmesinden sorumlu olduğu (εὐκαρπία)ve bu yöndeki ihsanı için de bir bayram ile onurlandırıldığı İ.S.147 yılında Gündoğdu yakınlarında dikilen bir adaktan (SEG 36, 1155) bilinmektedir. Adı Plinius (nat. hist. XXXI 23) ve Lukianos (de salt. 21) tarafından da anılan tanrıyı Arrianus “Bithyniaka” adlı eserinde tarıma sunduğu katkılarından dolayı Helios ile özleştirmiştir.25 Kocaeli Müzesi’nde korunan yayımsız bir adak yazıtında Preietos Frig tanrısı Men/Meis tarafından “büyük tanrı” (μέγαςθεός) ve “kardeş” (ἀδελφός) olarak tanımlanmaktadır. Preietos’un adının hem Nikomedeia takviminin dokuzuncu ayına hem de Astakos Körfezi’nde konumlanan önemli bir yerleşime (Karamürsel) verilmesi tanrının bu metropol için ne kadar önemli olduğunu kanıtlamaktadır.26

Kaynarca civarında bulunan mezar yazıtlarının birinde mezar sahibi Pollion’un Nikomedeia’dadanışma meclisi üyesi olduğu ve Nikomedeai’nın Karadeniz kıyısındaki en önemli liman yerleşimi Kalpe’de gerçekleşen imar faliyetlerine katkı sunduğu belirtilmiştir.27 Khrestina adında bir kadın tarafından kendisi ve ailesi için yaptırılan bir lahdin üzerindeki bir başka yazıtta ise bu lahde verilecek zararlarda cezanın Pouropaina Köyü’ne ödeneceği belirtilmiştir (Resim 2).28 İsmi burada ilk kez belgelenen bu köyün lahdin bulunduğu Sucaflı civarında, Kaynarca’nın yaklaşık 7 km güneydoğusunda lokalize edilmesi gerekmektedir.

Adapazarı’na yakın iki köy ismi dahayayımlı yazıtlar aracılığıyla bilinmektedir. Bunlardan ilki olan Prindea, Sapanca Gölü’nün kuzeyinde Eşme Ahmediye’de (eski adı Hamidiye; şimdi Kocaeli sınırları içerisinde) bulunan 126 yılına ait bir yazıtta geçmektedir (TAM IV 23). Kassa isimli (Kασσηνῶν κώμη) diğer köy ise Sapanca’da bulunan bir mezar yazıtında belgelenmiştir (TAM IV 177).

Adapazarı’na yakın yukarıda andığımız köylerden biri emekli asker Puplius Alfius’un memleketiydi. Bu emekli askerin İmparator Tiberius ve Zeus Soter’e adadığı stel müzede korunan en önemli tarihi belgelerden birini taşımaktadır (Resim 3). Yazıttan Puplius Alfius’un 25 yıl gibi uzun bir süre Suriye’de Altıncı Ferrata Lejyonu’nda askerlik yaptıktan sonra memleketine geri döndüğünü ve orada hayat boyu bir rahiplik görevi üstlendiğini öğrenmekteyiz. Bu emekli asker köyünün selameti için İmparator Tiberius’a ve Kurtarıcı Zeus’a olasılıkla bir kartal heykeli adamıştır.29 Bu emekli askerin masraflı bir görev olan rahipliği hayat boyu üstlenmiş olması onun oldukça varlıklı biri olduğuna işaret etmektedir. Benzer içerikli başka steller Bitinya kökenli birçok askerin Roma ordusundaki hizmet sürelerinin sonunda iyi bir servetle memleketlerinde yeni bir başlangıç yaptıklarını kanıtlar durumdadır.30 Nikaia kentinin doğu bölgesinde Mudurnu’ya bağlı Hüsamettindere civarında bulunan bir stelde Tmateanoi sakinleri Yüzbaşı Cassius Longinus’u köye yaptığı hayırseverliklerinden dolayı onurlandırmışlardır. Yazıtta sunulan açıklama oldukça dikkat çekicidir, çünkü orada dünyanın kuruluşundan beri hiç kimsenin cömertlik konusunda bu Yüzbaşı ile yarışamayacağı belirtilmiştir.31 Memleketlerine geri dönen ordu mensuplarının cömertliği yine Nikaia’ya bağlı Bilecik Ahmetler’de bulunan başka bir onurlandırma yazıtına konu olmuştur. Almanya’da Bonn civarında Birinci Minerva Lejyonu’nda yüzbaşılık görevini tamamlayan Flavius Iulianus memleketine geri döndükten sonra Dablenoi ve Pronneatai sakinlerine belli sayıda öküz bağışlamış ve böylece bu köy sakinlerinin saygısını kazanmıştır. Yazıtta Iulianus’un bu davranışıyla babası ve yine orduda görev yapmış olan amcalarının izinden giderek hayırseverlik konusunda onlardan geri kalmadığı belirtilmektedir (I. Nikaia 1551).

Bu ordu mensupları birikimlerini genelde arazilere yatırmaktaydılar. Bölgemizde birçok yazıtta büyük arazileri işleten kâhyalar anılmaktadır.32 Adapazarı’na en yakın belge Sapanca’nınYanık Köyün’de ele geçmiş kâhya Phillys’in mezar stelidir: “Marcus Iunius Faustinus’un kâhyası 50 yıl yaşayan Phillys; Sağlıcakla!” 33 Bir Roma vatandaşı olan Marcus Iunius Faustinus Sapanca Gölü’nün güney kısmında büyük arazi sahibi olmalıdır. Müzede Pamukova Cambazkaya’dan getirilmiş başka bir mezar steli yine bir kâhya’ya aittir: “Euangelos’un 21 yıl yaşayan kâhyası Quirinus; Sağlıcakla!” 34 Her iki kâhya da büyük olasılıkla köle kökenliydi ve bu sebepten dolayı mezar taşlarına babalarının isimleri yerine patronlarının isimleri yazılmıştır. Aynı durum Geyve İlçesi, Akdoğan Köyü’nde bulunan bir mezar stelinde isimleri geçen Kallikarpos ve Spendusa çifti için de geçerlidir. Bu stelde kocasının yanı sıra Spendusa’nın da kâhyalık yaptığı belirtilmiştir.35 Marcus Iunius Faustinus gibi bazı büyük arazi sahiplerinin Roma vatandaşı olduğunu görüyoruz. Geyve’nin güneyindeUmurbey’de bulunan bir sunaktan ötürü bu civarda aranması gereken Kizoura Köyü yakınında M. Scribonius Capetolinus’un arazilerinin bulunduğunu öğreniyoruz. Söz konusu yazıttasunağı bu zengin Romalının kâhyası Arkhelas’ın Kurtarıcı Zeus’a “hemefendilerinin hem kendisinin hem de Kizoura halkının selameti için adak olarak” diktiği belirtilmiştir.36

Bölgemizde yer alan bu arazilerde hangi ürünlerin yetiştirildiği sorusuna bazı yazıtlar ve edebi kaynaklar sayesinde cevap bulabiliyoruz. Ünlü hekim Galenus Nikaia, Prusa ve Klaudiupolis civarında yetişen zeopyron adında bir buğday türünü övmektedir.37 Önemli bir gelir kaynağı olan zeytincilik özellikle Geyve Boğazı’nın güneyinde Nikaia teritoryumunda geniş çapta yapılıyordu. Aurelius Victor İmparator Marcus Aurelius’un Nikaia kentinden özel zeytinyağı vergisi talep ettiğini belirtmektedir.38 Bağcılık ile ilgili elimizde çeşitli bilgiler vardır. Bu bilgilerden bölgede geniş çapta şarap üretiminin yapıldığı ve bu amaç için bazı özel üzüm türlerinin yetiştirildiği anlaşılmaktadır.

Bölge anadendras adını taşıyan ve yaklaşık beş metre yükseklikte asmalarda yetiştirilen üzümleriyle ünlüydü. En ünlü üzüm cinsi üstün kalitesinden dolayı birçok antik yazar tarafından anılan ve adını Napoli körfezindeki Aminaea kentinden alan Aminnios’tu. Bithynos Aminaios adı altında geniş çapta pazarlanan bu üzümün özellikle Boane (Sapanca) ve de Adapazarı Ovası’nda (Tarseia) yetiştirildiği Geoponika adlı eserde belirtilmiştir.39 Ophorike adıyla bilinen diğer bir üzüm cinsi Bitinya’da kiraz ağaçlarında yetiştirilmekteydi.40 Ayrıca dendrogalenos şarabının yapımında kullanılan Mersites, 41 Aminnios’a çok benzeyen Drosallis, Leuke, Leukothrakia ve de bolene adlı üzüm türleri bölgede yetişmekteydi.42 Prusalı ünlü hatip Dio Khrysostomos kendi arazilerinde de üzüm yetiştirildiğini bildirmektedir.

Bağcılığa ışık tutan yeni bir yazıt Geyve’ye bağlı Epçeler Köyü’nden kısa bir süre önce müzeye getirilmiştir (Resim 4). Bir lento üzerinde yer alan oldukça aşınmış bu yazıta göre, Aurelius Nikomedianos Nikomedes yaptırdığı mezarının önünde yıllık bir gül bayramı (rosalia) düzenlenmesine hizmet etmesi için bir vakıf kurmuştur. Bir Roma geleneği olan gül bayramı İmparatorluk Dönemi’nde Anadolu’ya da yayılmış ve Bitinya Bölgesi’nde sıkça uygulanmıştır. Nikomedes her yıl mezarının güllerle süslenmesi ve mezarının önünde kendisinin ve ailesinin anısına tüm köy sakinlerine bir ziyafet verilmesi için bir finans kaynağı yaratmıştır. Bu amaçla mezar sahibi bayramın finans gelirlerini sağlayabilmek için, Geoupenanoi Köyü’ne üç adet arazi bırakmıştır. Bunlardan ikisi üzüm bağlarından müteşekkil olup, diğeri ise boş bir arazidir.43 Bu bilgilerden, Antik Dönemde Kabia’nın (Geyve) kuzeyinde, Sangarios’un doğu yamacındaki tepelik arazinin bağ olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Keresteciliğin de önemli bir geçim kaynağı olduğuna dair veriler mevcuttur. Zengin orman alanlarıyla donatılmış Bitinya Yarımadası konut ve gemicilik sektörüne önemli katkılar sunmaktaydı. Bölgede yetişen çam ağaçlarının gemi yapımında kullanıldığı Yaşlı Plinius tarafından aktarılmıştır (nat. hist. XVI 197). Louis Robert Nikomedeia ve Sapanca bölgelerinde kereste kullanımı/ticareti ve bu sekröre bağlı meslekler ile ilgili bilgeleri değerlendirmiştir.44 Nikomedeia civarında bulunan mezar stellerinde kerestecilikle ilgili ksyloglyphos, ksyloergos ve skhedionautes gibi meslek isimleri geçmektedir. Skhedionautes sallarla kereste nakleden birine verilen meslek adıdır. Bölgede kesilen tomrukların büyük sallar aracılığı ile Sapanca Gölü ve Sakarya Nehri’nde nakledildiği bilinmektedir. Genç Plinius Bitinya’da valilik yaptığı yıllarda Sapanca Gölü üzerinden kerestenin yanı sıra mermer, tarım ürünleri ve başka ticari malların gemiler aracılığıyla gölün batısına ve oradan kara yoluyla Nikomedeia Körfezine nakledildiğine şahit olmuştur.45 Kendisinin önerdiği Sapanca Gölünü bir kanal aracılığı ile İzmit Körfezi’yle birleştirme projesi tarihin hiçbir evresinde gerçekleştirilememiştir.

Tarım ve kırsal hayat Nikaia kentine ait Geyve, Pamukova ve Taraklı bölgelerinde ele geçen mezar stellerine yansımıştır. Burada ele geçen kapı biçimli Roma Dönemi mezar stellerinde sık sık karşımıza çıkan pulluk, çapa, yün sepeti, iğ ve öreke gibi aletler mezar sahiplerinin çiftçilik ile uğraştıklarını göstermektedir. Stellerin yanı sıra sunaklar ve phalloslar da mezar taşı olarak kullanım görmüştür.

Bu köylülerin yaşadıkları kırsal yerleşimlerden günümüze pek fazla mimari iz kalmamıştır. Ancak bazı yerleşimlerin oldukça zengin bir mimari dokuya sahip olduklarını tahmin edebiliriz. Bu durum örneğin Paşalar Kalesi’nde gözlenebilmektedir. Pamuk Ova’nın güneybatı kenarında yer alan bir Roma yerleşiminden Orta Bizans Dönemi’nde binlerce mimari öğe Paşalar Kalesi’ne taşınarak orada uzun ve girintili batı duvarın onarımında kullanılmıştır (Resim 5). Bu malzemenin arasında çok sayıda blok taşın yanı sıra sunaklar, keykel kaideleri, mezar stelleri, sütun tamburları ve yivli sütün parçaları vardır.46

Bölgenin karmaşık bir etnik yapıya sahip olduğu yazıtlarda geçen şahıs isimleri, tanrı epitethetonları ve de toponymlerden anlaşılmaktadır. Bitinyalıların Trakya’dan göç etmiş olmaları antik yazarların bölge sakinleri için verdikleri “Bithynoi Thrakes” gibi hibrid tanımlamalardan anlaşılmaktadır. Antik yazarlar Thraklar ve Bitinyalılar arasındaki kültür ve dil akrabalığının farkındaydılar. Thrak isimleri hem Nikomedeia’nın hem de Nikaia’nın egemenlik sahasında Roma Dönemi’nde de yoğun bir şekilde canlı kalmıştır. Thrak isimlerinin özellikle kırsal kesim
tarafından sık kullanıldığı belgelenmiştir.47

Ayrıca Nikaia’nın doğu kesimlerinde (Geyve, Pamukova, Taraklı ve Göynük civarlarında) Frig etkisi de tespit edilebilmektedir. Bu kültürel etki özellikle Frig tarzında işlenen kapı stellerin yanı sıra yazıtlarda yer alan şahıs ve tanrı isimlerinden anlaşılmaktadır. Roma Dönemi’nde de “Phrygia Epiktetos” adı altında bilinen bu bölge oldukça geç bir zamanda (İ.Ö. 200 civarında) Bitinya Krallığı’nın himayesine girmiş ve Frig kökenli halk kesimleri bu bölgede yaşamaya devam etmiştir.48 Roma Dönemi için bu bölgede Frig ve Thrak-Bitinyalı karmaşık bir halkın yaşadığını kabul edebiliriz. Ancak bu dönemde Yunan kültürü ön plana çıkmıştır. Bu kültürün kimlik olarak ta benimsenmesi örneğin Bitinya Birliği’nin kendine verdiği “Hellen Birliği” adından anlaşılmaktadır.49

Kısaltmalar:

FGrHist F. Jacoby, Die Fragmente der griechischen Historiker, Berlin 1923vdd.; Leiden 1939vdd.
I.Nikaia S. Şahin, Katalog der antiken Inschriften des Museums von İznik (Nikaia), Bonn 1979-1987 (IK 9-10.3).
I.Prusias W. Ameling, Die Inschriften von Prusias ad Hypium, Bonn 1985 (IK 27).
LGPN A Lexicon of Greek Personal Names, Oxford 1987vdd.
SEG Supplementum Epigraphicum Graecum, Leiden 1923vdd., Alphen 1979-80, Amsterdam 1982vdd.
SGO R. Merkelbach-J. Stauber, Steinepigramme aus dem griechischen Osten I-V, Stuttgart-Leipzig, Münih-Leipzig 1998-2004.
TAM IV F. K. Dörner, Tituli Asiae Minoris collecti et editi auspiciis Academiae Litterarum Austriacae. Volumen IV. Tituli Bithyniae linguis
Graeca et Latina conscripti. Fasciculus I, Viyana 1978.

Kaynakça:

Adak, M. Weitere epigraphische Denkmäler im Museum von Adapazarı, Philia 3, 2017, 49-68.
Adak, M, N. E. Akyürek-Şahin, Katalog der Inschriften im Museum von Adapazarı, Gephyra 2, 2005, 133-172.
Adak, M, H. S. Öztürk, Eine neue ῥοδισμός-Inschrift aus dem Hinterland von Nikaia, Philia 3, 2017, 44-48.
Adak, M, K. Stauner, Zur Stellung von Armeeangehörigen in ihren Heimatstädten. Der Fall M. Aur. Antoninus aus Prusias ad Hypium, Gephyra 3,2006, 141-178.
Adak, M, K. Stauner, Eine Honoratiorenfamilie aus Nikomedeia Nikomedeia, Gephyra 10, 2013, 147-155.
Anagnostakis, I. Βυζαντινός οινικός πολιτισμός. Το παράδειγμα της Βιθυνίας, Atina 2008.
Anagnostakis, I, T. Boulay, Les grands vignobles bithyniens aux époques romaine et protobyzantine, şurada: F. Lerouxel-A.-V. Pont (ed.), Propriétaireset citoyens dans l’Orient romain, Bordeaux 2016, 25-49.
Belke, K. Justinians Brücke über den Sangarios, şurada: S. Doğan-M. Kadiroğlu (ed.), Bizans ve Çevre Kültürler. Prof. Dr. S. Yıldız Ötüken’e Armağan,İstanbul 2010, 89-99.
Belke, K. Bithynien. Historische und geographische Beobachtungen zu einer Provinz in Byzantinischer Zeit, şurada: E. Winter-K. Zimmermann (ed.), Neue Funde und Forschungen in Bithynien, Bonn 2013, 83-110 (AMS 69).
Blümel, W, R. Merkelbach, Grabepigramm auf Mokazis, Epigraphica Anatolica 25, 1995, 67-69.
Cremer, M. Hellenistisch-römische Grabstelen im nordwestlichen Kleinasien 2. Bithynien, Bonn 1992 (Asia Minor Studien 4.2).
Corsten, Th. The Role and Status of the Indigenous Population in Bithynia, şurada: T. Bekker-Nielsen (ed.), Rome and the Black Sea Region. Domination, Romanisation, Resistance, Aarhus 2006, 85-93.
Corsten, Th. Thracian Personal Names and Military Settlements in Hellenistic Bithynia, şurada: E. Matthews (ed.), Old and New Worlds of Greek Onomastics, Oxford 2007, 121-133.
Çokbankir, N. Modrena ve Nikaia Teritoryumundan Yeni Yazıtlar, Olba 18, 2010, 323-345.
Dörner, F. K. Inschriften und Denkmäler aus Bithynien, Berlin 1941 (Istanbuler Forschungen 14).
Fernoux, H.-L. Notables et élites des cités de Bithynie aux époques hellénistique et romaine (iiie siècle av. J.-C.-iiie siècle ap. J.-C.). Essai d’histoire sociale, Lyon 2004.
Finley, M. I. The Ancient Economy, Berkeley 1974.
Fıratlı, N. Adapazarı-Tersiye Köyü Tümülüsü, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı 9, 1960, 22-25.
Foss, C. Byzantine Malagina and the Lower Sangarius, Anatolian Studies 40, 1990, 161-183.
Foss, C. Survey of Medieval Castles of Anatolia II: Nicomedia, Londra 1996.
Díaz, P. Guinea. Nicea. Cuidad Y Territorio en la Bitinia Romana, Huelva 1997.
Kunnert, U. Bürger unter sich. Phylen in den Städten des kaiserzeitlichen Ostens, Basel 2012.
Marek, C. Grab-, Ehren und Weihinschriften aus der Gegend von Modrene (Mudurnu) in Bithynien, Epigraphica Anatolica 28, 1997, 81-84.
Marek, Chr. Pontus et Bithynia. Die römischen Provinzen im Norden Kleinasiens, Mainz 2003.
Merkelbach, R. Ein Fest des Gottes Prietos, Epigraphica Anatolica 7, 1986, 5-6.
Mitchell, S. Olive Cultivation in the Economy of Roman Asia Minor, şurada: S. Mitchell-C. Kastari (ed.), Patterns in the Economy of Roman AsiaMinor, Swansea 2005, 83-113.
Öztürk, B. Karamürsel’de (Bithynia) Bir Antik Kıyı Yerleşimi: Prainetos/Preietos, şurada: Uluslararası Kara Mürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu II, Kocaeli 2016, 61-82.
Öztürk, H. S, S. Kılıç-Aslan. Nikaia’dan Yeni Yazıtlar II, Gephyra 9, 2012, 101-110.
Robert, L. Documents d’Asie Mineure, BCH 102, 1978, 395-543.
Robert, L. Sur un mois du calendrier bithynien, Aρχαιoλoγικήεφημερίς 118, 1979, 231-236.
Rumscheid F, W. Held. Erinnerungen an Mokazis. Eine neugefundene Stockwerkstele aus dem bithynischen Tarsos, Istanbuler Mitteilungen 44, 1994,89-106
Şahin, S. TAM IV 1 Nr. 57 und 160 stammen nicht aus “Bey-Köy” bei Nikomedeia, sondern aus Umurbey bei Nikaia, Epigraphica Anatolica 3, 1984,105-107.
Şahin, S. Studien über die Probleme der historischen Geographie des nordwestlichen Kleinasiens I-II, Epigraphica Anatolica 7, 1986, 125-167.
Şahin, S. Wasserbauten Justinians am unteren Sangarios in Bithynien, şurada: XI Congresso Internazionale di Epigrafia Greca e Latina, Atti II (Roma, 18-24 settembre 1997), Roma 1999, 643-658.
Schwarz H, K. Stauner. Die Parapompé des Kaisers und seines Heeres im nordwestlichen Kleinasien, Gephyra 4, 2007, 1-35.
Von der Goltz, C. Anatolische Ausflüge, Berlin 1896.
Von Diest, W. Von Tilsit nach Angora. Forschungsreise zweier preußischen Stabsoffiziere im Frühjahr 1896, Gotha 1898 (Petermanns Mitteilungen, Ergänzungsheft 125).
Waelkens, M. Die kleinasiatischen Türsteine. Typologische und epigraphische Untersuchungen der kleinasiatischen Grabreliefs mit Scheintür, Mainz 1986.
F. Yıldırım, Sakarya Kaleleri, Adapazarı 2004.

Son Yazılar