728 x 90

Sakarya: Şehir ve Mâbed

Sakarya: Şehir ve Mâbed

Şehirler medeniyetlerin sırrıdır; bir medeniyeti anlamak için şehirlerinde gezinmek gerekir. Bu, o medeniyetin tabiat bilgisini nasıl anlamlandırdığı bilgisini de vermektedir.

Bir kavramın ait olduğu medeniyet ve düşünce geleneği bağlamında ele alınması, o kavramın doğru anlaşılması açısından önemlidir. Farklı bir medeniyet geleneği içinde oluşmuş fakat kendisiyle benzerlikler arz eden kavramlarla paralellik kurarak analiz edilmesi de onun kapalı kısımlarını gün yüzüne çıkartılması acısından oldukça önemlidir.

Kavramlar dünyanın ve dünyaya bakışın aynası olduğu için, dünya parçalandıkça ona tekabül eden kavramlar ve anlamları da parçalanır. Bütüncül bir düşünce ve hayat tarzının hâkim olduğu klasik dünyada kavramlar farklı anlam ifade ederken modern dünyada farklı anlamlar taşıyabilir. Genel olarak modern dünyada görülen kavram karışıklığının sebebi anakronizmdir ki; böylece kavramlar, tarihi bağlamlarından koparılıp, tarih boyunca mutlak manada kullanıldığı varsayılır. Bu bize aydınlanma çağının bir mirasıdır.

Toprağı bir mekân, toz’u ise zaman olarak algılarsak, toprağın üzerinde yaşayan her olgu için tozlanmak bir zarurettir. Bu zaruretin bir sonucu olarak Şehir ve Mabed kavramları da günümüzde asli anlamlarından koparılmış ve anlaşılması imkânsız hale evrilmiştir.

Kadim medeniyetimizde insanın sırrının ölüm ile ortaya çıkacağı ve ölümün hayatın merkezinde bulundukça kendimizi o kadar kontrol edeceğimiz beyan edilmiş ve uygulanmıştır. Nasıl ki her şeyin bir merkezi bulunur insanın da merkezi ölümdür. İnsanın yaşadığı mekân ise bellek ile var olur. İnsan yaşanmışlıklarını, tecrübelerini ve kutsallarını belleği aktararak yani şehrin merkezine mabedi koyarak sağlar.

Şehirler medeniyetlerin sırrıdır; bir medeniyeti anlamak için şehirlerinde gezinmek gerekir. Bu, o medeniyetin tabiat bilgisini nasıl anlamlandırdığı bilgisini de vermektedir. Hayata dair getirilen her yorum, bir neslin emanet alıp kendinden sonraki nesle aktardığı sır olarak geleneği taşımaktadır. Medeniyet nasıl bir özelliğe sahip olursa olsun, gelenek ancak böyle bir bellek aktarımıyla yaşar. Bellek aktarımı, hatırlama prensibiyle gerçekleşir çünkü insanın doğum ile ölüm arasında geçirdiği hayatta ona biçilen vazife kendisine öğretilen eşyanın adını hatırlamasıdır. Bu nedenle, medeniyetler sahip oldukları gücü belleklerini taze tutabilmeleri sebebiyle kazanmıştır. Tıpkı unutmalarının bedelini yok olarak ödedikleri gibi.

Ölüm bellektir. İslâm şehirleri belleğini ölüm üzerine oluşturmuştur. Ölüler, şehirlerin eski ve ebedî mukimleridirler. Şehirde bulunan türbeler ve hazireler bir nevi şehrin adresi, tapusu ve gerçeğidir. Prof. Dr. Celâleddin Çelik, “Geçmişin tahayyülüne ve varlığın tasavvuruna imkân veren bir dünyadır mezar” diyerek mezarların hayatımızdaki önemini vurgular. Şehirlerin mezarlıkla birlikte kurulduğunu biliriz. Ölenler şehri tapular, kabirleri kalanların ata topraklarına bağlılıklarını simgeler. Mumford “canlıların şehrinden önce ölülerin şehri vardır” derken mezarların bir hafıza mekânı olduğunu teyit eder.

Modern şehir hayatı ise gitgide ölüm gerçeğinden hızla uzaklaşmaktadır. Mezarlıklar şehrin dışına taşınmakta, cenaze araçları neredeyse şehrin dışından dolaşmaya mecbur kılınacak hale gelmektedir. Oysaki Türk şehir mimarisinde türbeler, kümbetler ve mezarlıklar dünyanın faniliğine işaret edecek şekilde günlük hayatın, şehir merkezinin en görünür yerindedir.

Türbeler ve mezarlar daire daire genişleyen haliyle, bâninin etrafında gelişen Hayratlarla şehrin dinamiklerini oluşturur. Camii, medrese, dergâh, sebil, çeşme, kütüphane, şifahane, çarşı gibi yapılar bir ölümle şehrin en diri mekânını tutar. Mezarlıklar, şehrin manevi büyüğünün mezarı etrafında toplanır. Türk-İslâm şehirleri ölüm sonrası birlikte olma şuurunu böylelikle devam ettirmeye çalışır. Kabirlerin etrafında gerçekleşen kültürel ve manevi hayat, ölüm ve öte dünya tasavvurundan bağımsız anlaşılamaz.

Batı şehir anlayışı, insanı ölümden uzaklaştırır. Sadece dünya için şehir anlayışıyla var olur. AVM’lerde saat göremememizin sebebini uzunca düşünmeliyiz. Artık şehirler AVM’ler etrafında büyüyor. Belediyelerimiz ışıl ışıl caddeleriyle övünüyor. Oysaki bu anlayış bizim kadim şehir anlayışımızdan epey uzak.

Böyle bir girişten sonra yaşadığımız şehri, Sakarya’yı değerlendirecek olursak, ölümün şehirden nasıl uzaklaştığı üzerine uzunca düşünmek zorunda kalıyoruz. Şehirde yer alan türbelerin çoğu merkeze uzaktır. Sakar Baba, Karaman Baba, Karıncalı Dede, Eyüp Sultan Hazretlerinin amcası, sahabelerden Osman Übnü’l Zeyd gibi büyük zâtların mezarları şehir merkezinin dışında konumlanmıştır. Şehrin merkezinde yer alan dört önemli yapı vardır; Orhangazi Camii, Ağa Camii ve Orta Camii ve Tozlu Camii. Bu dört yapının da yerleşkesine bakılınca yukarıda bahsettiğimiz Türk-İslâm şehir mimarisine uygun anlayışta konumlanır ve şehir bu dört camii etrafında hayat bulur.

Orta Camii, Uzun çarşının içerisinde yer alır. Bir yanından uzanıp giden Uzunçarşı vardır, bir yanında kendi meydanı, yani kapalı çarşıya doğru uzanan meydanı bulunur. Son yıllarda güzelce restore edilip halen kullanılmaktadır. Cumhuriyet döneminde “bando takımının” çalışma salonu olarak kullanıldığı söylenir. Aşağıdaki fotoğrafta sağ taraftaki minare Orta Camii’ye, sol taraftaki minare Tozlu Camii’ye aittir. (1930)

Ağa Camii, 1870 yılında inşa edilmiştir. Adını, avlusunda, 1774 yılında şehit düştüğü söylenen Alemdar Ağa’dan aldığı söylenir. Bu da ölümle birlikte genişleyen şehir anlayışına paralel bir örnektedir. Uzun Çarşının sonunda yer alır. Kuyudibi ile şehir merkezini bağlayan bir konuma sahiptir. Tabii bu caminin etrafında veya bu mezarın etrafında hazireler olup olmadığı noktasında malumat sahibi değiliz. Aşağıda solda 1920’lere ait, sağda ise 1953 yılına ait bir Ağa Camii fotoğrafı bulunmaktadır.

Tozlu Camii, Gubarizadelerden Elhacc Ahmet Efendi’nin vakfedip gelirlerini teminen dükkânları ve hamamıyla birlikte 1837 yılında yaptırdığı ahşap camii 1943 zelzelesinde yıkılmıştır.1965 yılında yine yerine bir camii inşa edilmiştir. Bu cami’de 1999 depremiyle yıkılmış ardından daha modern ve oldukça mimarisiyle eleştirilere açık bir cami inşa edilmiştir. Caminin alt tarafında ticari işletme amaçlı dükkânlar bulunmaktadır. Aynı zamanda Tozlu Vakfı’na ait bir kütüphane de caminin hemen yanında yer almaktadır. 2019 yılı içerisinde de camiye bir minare konulmuştur. Minare tasarımı itibariyle oldukça kötü görünmektedir. Üzerindeki led tabela vaziyeti açıkça ifade etmektedir. 

1940, Tozlu Camii
1950’ler, Tozlu Camii
2019, Tozlu Camii
Tozlu Camii’nin Yeni Minaresi

Orhangazi Camii, 1326 yılında Orhan Gazi tarafından fethedilen Adapazarı’na Sultan Orhan adına yapılan camiidir. Şehrin selâtin camii olarak anılabilecek bir konumda ve büyüklüktedir. Tabii, en can yakıcı durum Orhan Cami’nin durumu olabilir. Adapazarı’nda yaşanan büyük depremlerde diğer camiler gibi Orhan Cami’de hasar almıştır. Dönem dönem restore edilmiş, hatta bir depremde devrilen minaresi tekrar inşa edilmiştir. 2018 yılına kadar oldukça kötü bir minaresi vardı, yenilenen minaresiyle hüviyetine yakın bir yapıya kavuştu diyebiliriz. Tabii, Orhan Camii için depremlerin yanında farklı yıkımlara da tabii tutulmuştur. Orhan Gazi Camii’nin etrafındaki hazire tam tarihini bilmemekle birlikte 1950’lerde yol yapım çalışmaları adı altında yok edilmiştir. Bazı rivayetler buradaki hazirede yer alan kabirlerin Yorgalar Mezarlığına taşındığı yönündedir. Oldukça acıklı bir durum olmakla birlikte bir şehrin belleğine kastetmek tam manasıyla budur. Orhan Camii çevresinde bulunan hazireler kimi neden rahatsız etti bilmiyoruz ancak şehrimiz için önemli bir kayıp olduğu gerçek. Aşağıda 1930’lara ait yer alan Orhan Gazi Camii’nde hazireler görünmektedir.

1930, Orhan Camii

Yine, Orhan Camii günümüzdeki çevre düzenlemesiyle de hüviyetinden uzaklaştırılmıştır. İnsana huzur veren, bahçesiyle, ağacıyla, şadırvanıyla insanın dünya-ahiret ilişkisini ruhen tertipleyen mizacından uzaklaştırılmıştır. 2019 sonlarına doğru çiçek saksılarıyla camiye yapay bir avlu oluşturulmuştur. Bu avlu oldukça estetikten uzak görünmektedir.

1901, Orhan Camii

                                        

2000’li yıllar, Orhan Camii
Orhan Camii’ne 2019 sonlarında yapılan avlu çalışması

Yazının önemli bir kısmında şehrin merkezinde yer alan bu dört önemli cami üzerine yoğunlaştık. Bir yandan bu camilerin mimarî olarak serüvenini de görsellerle anlatmış olduk. Bu camilerin şehrin belleğinin oluşmasında önemli bir rolü var. Ancak ne yazık ki hem depremler, hem şehircilik ve mimarî anlayışı bu camileri aslî hüviyetlerinden uzaklaştırmış görünüyor.

Yazar : Çağatay Tunçat

Son Yazılar