19. yüzyılın sonlarına doğru İmparatorluğun karşı karşıya kaldığı dış baskılar ve ülkenin yönetimi konusunda içeriden gelen değişim talepleri devlet otoritesinde büyük bir zaafa yol açmış ve bu durum, memleketin hemen her yerinde kamu düzeninin sarsılmasına yol açmıştır.
Türkiye’nin yakın tarihi, bir anlamda imparatorluktan ulusal devlete geçişin öyküsüdür. Oldukça büyük zorluklar içinde geçen bu süreç, bir taraftan işgalci dış güçlere karşı verilen amansız mücadelelerin yanında, diğer taraftan modern anlamda millet olmanın doğasından kaynaklanan entegrasyon sorunlarını da içerir. Adapazarı ve çevresi, Osmanlı Devletinin sonlarına doğru bu öykünün yaşandığı en renkli örneklerden biri olmuştur. Balkan Savaşları sonrasında yöreyi dolaşan Tanin gazetesi Anadolu muhabiri Ahmet Şerif ’in bu bölgeyle ilgili gözlemleri ilginçtir. Ahmet Şerif ’e göre; çeşitli ırkları (örfleri) ve cinsiyetleri görmek onların hayat şekillerini ufak bir çerçeve içinde incelemek isteyenler için Adapazarı kazasından daha iyi sergi bulanamaz.
19. yüzyılın sonlarına doğru İmparatorluğun karşı karşıya kaldığı dış baskılar ve ülkenin yönetimi konusunda içeriden gelen değişim talepleri devlet otoritesinde büyük bir zaafa yol açmış ve bu durum, memleketin hemen her yerinde kamu düzeninin sarsılmasına yol açmıştır.
Nitekim bu meyanda Adapazarı ve civar köylerinden 27 muhtarın imzasıyla Hareket Ordusu Kumandanlığına gönderilen 29 Haziran 1325 (12 Temmuz 1909) tarihli yazıda, çeşitli suçların işlendiği ve yörenin topyekûn emniyetinin çok zayıf durumda olduğu ve halkın tedirginlik içinde sorunun çözümünü beklediği belirtilmektedir.
Gasp ve Soygun
Belgelere göre bu dönemde yörede sıkça karşılaşılan eşkıyalık olaylarından bir türü de gasp ve soygunlardır. Bunlardan birine örnek olarak; Kandıra ve Adapazarı arasında bulunan yetimlere ait bir dakik (un) fabrikasının zabıta elbisesi giymiş bir meçhul şahıs avanesiyle birlikte gece ve silahlı olarak fabrikayı yağmalamıştır. Bu konuyla ilgili olarak, buna teşebbüs edenlerin araştırılması, yakalanması ve adli makamlara bildirilmesi için Şerhan Kafkasi imzasıyla İzmit Mutasarrıflığına verilen 1 Teşrinievvel 1325 (14 Ekim 1909) tarihli arzuhal yazısı bulunmaktadır.
Cinayet
Balkan Savaşları döneminde daha da bozulan asayiş ortamı içinde Adapazarı, Geyve, Hendek ve Akyazı’da ortalama her ay bir kişi katledilmektedir. Giderek fail-i meçhule dönüşen bu olaylar üzerine İstanbul Polis Müdüriyeti, bölgedeki bu tür olayların önüne geçilmesi için Dâhiliye Nezareti’ne müracaat ederek İstanbul’dan İzmit’e kadar trenlerde polis ve inzibat memuru bulundurulmasını istemiş, fakat bu istek tren şirketi tarafından kabul edilmemiştir.
17 Ocak 1910’da Sabah gazetesine gönderilen bir mektupta Artin namındaki bir Ermeninin Adapazarı hükümet konağını basarak revolverle Kaymakam Sırrı Bey’i öldürdüğü ve tahrirat kâtibini yaraladığı haberi verilmiştir.
Hırsızlık
İzmit Mutasarrıflığından, Dâhiliye Nezaret-i Celilesine gönderilen 7 Temmuz 1332 (20 Temmuz 1916)tarihli yazıda; 5 kişilik bir eşkıya çetesinin, Kandıra kazasının bazı nahiyelerinde göründüğü ve bu çetenin dün gece Kazancık karyesinde hane basarak işkence ve yaralama ile yüz yirmi lira kadar parayı gasp ederek firar ettikleri, takip edilerek şakilerin Adapazarı’nın Akyazı nahiyesinde Çend Mahallesinde daha önce görülmeleri üzerine bu durumun Teşkilat-ı Mahsusa ’ya bildirildiği ve adı geçen şahsın en yakın zamanda ölü veya diri yakalanıp tutuklanması için gerekeninin yapılması istenilmektedir.
Haraç ve Çete
Hendek’ten Sadrazamlık makamına çekilen 5 Mayıs 1334 ( (5 Mayıs 1918) tarihli bir telgrafta ise; daha önce suç işleyip firar eden bir suç şebekesinin “bir müddetten beri Adapazarı ve Hendek nahiyesi dahilinde ibka ettikleri ceraim-i adide ahali-i mazlumenin mal ve canların emniyet mütesellep ve ırzları paymal olmaktadır. Hane basmak, yol kesmek ve ele geçirdikleri insanların evlat ailesi muvacehesinde zekür, inas, sabi demeden kesip basmak şeklindeki şakavetlerinin bir an evvel satvet-i hükümet işbu şerirlere bildirilmesi için sarahat-i umumiyetle idare-i asayiş hakkında meleke kesbetmiş bir memurun tayiniistikmâl-i müstedadır” denilmektedir.
Bu belgeden ve diğerlerinden de anlaşılacağı gibi özellikle bu dönemde savaş ortamında yörede eşkıyalığın günlük yaşamın bir parçası haline geldiği ve toplumsal hayatı felç edecek boyutlara ulaştığı görülmektedir.
Uluslararası Suçlar
Suç serimizin en ilginç olayı ise Sadrazam Kâmil Paşa tarafından padişahlık makamına gönderilen 17 Ocak 1891 tarihli yazıda; Ankara demir yolu inşasında müstahdem iken Adapazarı’nda eşkıya tarafından öldürülen Avusturyalı İvan Varisiç ile Jan Kanisçek’in varislerine tazminat ödenmesi konusunda Avusturya Sefaretinden gelen istekle ilgili olarak, bu gibi olaylarda katillerin tutuklanması ve kanunen ceza almaları gerektiği her memlekette görülen bir usul olduğundan hükumetçe bu isteğin yerine getirilemeyeceği bildirilen belgedir.
Kaynak: Geçmişten Günümüze Sakarya, SBB Kültür Yayınları