Adapazarı’nda bir süre görev yapan Bekir Sıtkı Sezgin kimdir?
1 Temmuz 1936’da İstanbul Şehremini’de doğdu. Babası, Kemah’ın Hüdü köyünden Kādirî şeyhi Hâfız Hüseyin Efendi, annesi Feride Hanım’dır. İlk ve ortaokulu babasının görevi sebebiyle bulunduğu Isparta ve Muğla’da okudu. 1950’de ortaokulu bitirdikten sonra öğrenimine iki yıl ara verdi ve bu süre içerisinde hıfzını tamamladı. 1952’de İstanbul’da Pertevniyal Lisesi’ne ve bir yıl sonra babasının teşvikiyle Belediye Konservatuvarı’na girdi. Her ikisini de başarıyla bitirmesinin ardından (1956) Denizli’de askerliğini yaptı, terhisten sonra Ekim 1958’de İzmir’e yerleşti. 1959’da girdiği İzmir Radyosu’nda iki yıl sonra stajyerliği kalkarak solist ses sanatçısı oldu. Bu görevini Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) bünyesinde devam ettirdi. 1965’te birinci sınıf ses sanatçısı oldu. İki yıl sonra İzmir Radyosu’nda sanatçı adaylarına repertuvar ve üslûp hocalığı yaptı. 1974’te İzmir Radyosu klasik koro şefliğine getirildi.
1975-1976 ders yılında İstanbul’da öğrenime açılan Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı’nın şan bölümünde repertuvar hocalığına tayin edildi. Bu münasebetle İzmir’den ayrılıp İstanbul’a yerleşti. 1978’de İstanbul Radyosu’ndaki vazifesine Küçük Koro ve Kadınlar Topluluğu şefliğiyle Repertuvar Kurulu üyeliği, ayrıca Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Merkez Denetleme Kurulu üyeliği ilâve edildi. 1981 yılı sonunda Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’ndan emekli oldu. 1982’de İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlanan Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı’ndaki görevi vefatına kadar devam etti.
Adapazarı’nda İki Yıl Boyunca Müzik Direktörlüğü
Erkal Etçioğlu’nun Adapazarı Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde, 1986 yılında kurulan konservatuarın müdürlüğünü Erdinç Şumnu, müzik direktörlüğünü ise rahmetli Sanatçı Bekir Sıtkı Sezgin üstlenmişti…
Adapazarı Belediye Konservatuvarı’nda öğretim üyeliği Sezgin’in Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı’ndaki son görevleri Ses Eğitimi ve Temel Bilimler bölümlerindeki repertuvar ve üslûp, Sosyal Bilimler Enstitüsü yüksek lisans programında dinî mûsiki eğitimi dersleri hocalığıdır. 10 Eylül 1996 tarihinde kalp krizinden vefat etti ve ertesi gün Sahrâyıcedid Mezarlığı’na defnedildi. Oğlu Hüseyin Kutsi Sezgin ses sanatçısı, neyzen ve koro şefi olarak mûsiki çalışmalarını sürdürmektedir.
Mûsikiyi kendisine bahşedilmiş yüce bir değer, bir nimet olarak kabul edip onun israf edilmeden iyi kullanılması, iyi icra edilmesi gerektiği anlayışına sahip olan Bekir Sıtkı Sezgin kendine has bir üslûp geliştirmiş ve bu üslûpla ortaya koyduğu dinî ve din dışı mûsiki icraları döneminde çok beğenilmiştir. Klasik ve klasik sonrası dönemleri eserlerinin yanı sıra özellikle dinî formlardaki başarılı icraları onu zamanın mûsikişinasları arasında farklı bir konuma getirmiştir. Mûsikiye olan kabiliyetinin çok küçük yaşlarda babası tarafından farkedilmesi üzerine mûsikideki ilk hocaları bu konuda eğitimli olan annesi ve babası olmuştur. İlkokula başladığında (1942) babasından aldığı dinî mûsiki dersleri sonucu pek çok eseri başarıyla icra edebilecek ve bazı makamları pratik olarak tanıyabilecek seviyedeydi. İlkokul öğrenimi süresince babasından Kur’an tilâveti ve Kur’an ilimleri dersleriyle mevlid, ilâhi, durak, şügūl, tevşîh, na‘t, kaside, ezan gibi dinî mûsiki form bilgilerini almaya devam etmiştir. Bu arada ûdî olan annesinden başladığı şarkı meşklerini ilk ve ortaokul yıllarında da sürdürmüştür. Annesinden ilk meşkettiği eserin Şerif İçli’nin, “Derdimi ummâna döktüm âsumâna inledim” mısraıyla başlayan hicaz şarkısı olduğunu söylemiştir. On yaşlarına geldiğinde babasının onun bir topluluk karşısında okuyabileceği kanaatine varmasıyla ilk defa cami kürsüsüne çıkarak mevlidin “Tevhid” bahrini okumuş, mevlid üzerindeki çalışmalarını “Tevhid” bahrini Hâfız Fahri Tükel, “Nur” bahrini babası Hüseyin Efendi, “Velâdet” bahrini Hâfız Mecit Sesigür, “Merhabâ” bahrini Hâfız Rıza, “Mi‘rac” bahrini Hâfız Mahmut Öncü’den meşkederek devam ettirmiştir. Lâleli Camii başmüezzinlerinden Hâfız Numan Efendi’den ezanın her beş vakti için farklı makamlardan okunuşunu öğrenmiştir. Bu arada 1946-1948 yıllarında İzmir’de zaman zaman ziyaret ettiği Hoca Mehmet Râkım Elkutlu’dan bazı eserlerini meşketme imkânı bulmuştur. Ayrıca İzmir’de olduğu dönemde Salepçibaşı Camii imamı ve zâkirbaşı Hâfız İlhâmi Efendi, Manisalı Çorapçızâde Hâfız Ahmed Efendi, Nazillili Hâfız İsmail Gürses, Mübâşir Kemal Efendi gibi mûsiki üstatlarından üslûp ve klasik repertuvar; Servet Özbay, Gürer Erman, Turhan Yalçın ve Mehmet Kutlugün’den nazariyat, solfej ve repertuvar; Zeki Baran ve Fuat Edip Baksı’dan edebiyat dersleri almıştır. İstanbul Belediye Konservatuvarı’ndaki eğitimi sırasında Mesut Cemil Tel, Şefik Gürmeriç, Şive Ölmez, Ferdi Ştatzer, Münir Nurettin Selçuk ve Nevzat Atlığ’dan yararlanmış, Sadettin Kaynak’la tanışmıştır. Resmî görevleri dışında bazı özel konserler vermiş, ancak gazinolarda hiç okumamıştır.
Mûsikinin sadece teknik bilgiyle ya da kitaplardan değil meşk yoluyla, yani iyi bir ağızdan (fem-i muhsin) usta-çırak ilişkisiyle dinleyerek ve izleyerek öğrenilebileceğini ifade etmiş ve hayatı boyunca bu anlayışı savunmuştur. Onun için meşk esnasında en küçük bir ayrıntı bile önemli olup meşk bir çeşit nefis terbiyesidir. Ona göre iyi bir mûsikişinas olabilmek için mûsiki birikiminin edebiyat ve tasavvuf bilgileriyle desteklenmesi gerekir, ayrıca iyi bir icra bütün bu özelliklere ses tekniğinin ilâvesiyle sağlanır. Aruz veznini iyi bilmesi, kafa ve göğüs seslerini kullanarak ortaya koyduğu ses hâkimiyeti, geniş repertuvar bilgisi ile yumuşak üslûbu, Bekir Sıtkı Sezgin’in kusursuz icrasındaki unsurlardır. Eserlerini okurken âdeta yaşadığı boyutun daha ötesine geçerek oralardan birtakım sesleri hissettiğini söyler, küçük yaşta aldığı dinî mûsiki eğitiminin onun icracılıktaki en önemli alt yapısını oluşturduğunu hemen her fırsatta vurgulardı. Ses perdelerini basma konusunda gösterdiği hassasiyeti mûsiki çevrelerinde onun “perdeci” diye anılmasına sebep olmuştur.
Klasik mûsiki, tasavvuf ve Mevlevî mûsikisi repertuvarı çerçevesinde yurt içinde ve Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, İngiltere, İspanya, Japonya gibi ülkelerde her biri başlı başına bir sanat hadisesi olarak nitelendirilen pek çok konser vermiştir. 1978’de Sheraton Oteli Salonu’nda verdiği konser İstanbul’daki ilk konseridir. 1981 yılında Topkapı Sarayı Müzesi Bâbüssaâde önündeki konser de onun en başarılı icralarından biri olarak değerlendirilmektedir. Aynı yıl Amsterdam KRO Radyosu arşivi için geniş bir repertuvarla Türk mûsikisi klasiklerini seslendirmiştir. Bu icralarda kendisine dönemin en seçkin saz sanatçıları eşlik etmiş olup bazıları şunlardır: Cevdet Çağla, Yücel Aşan, Necdet Yaşar, Abdi Coşkun, Niyazi Sayın, Akagündüz Kutbay, Doğan Ergin, Ömer Erdoğdular, Cinuçen Tanrıkorur, İhsan Özgen, Cüneyt Kosal, Erol Deran. Bekir Sıtkı Sezgin çok az plak doldurmuştur. Ancak özel toplantılarda ve konserlerinde kaydedilmiş pek çok ses bandı bugün mûsiki çevrelerindeki özel arşivlerde yer almaktadır. Ayrıca 1993-1994 yıllarında Yapı ve Kredi Bankası Kültür Yayınları arasında hazırlanıp neşredilen “Büyük Besteler Büyük Ustalar” ve “Güldeste” adlı Türk mûsikisi kaset ve CD’lerinin müzik danışmanlığı ve genel sanat yönetmenliğini yapmasının yanı sıra bu çalışmadaki bazı eserleri de seslendirmiştir. Bu sahada icracı olarak yaptığı son çalışma ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı adına gerçekleştirdiği Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi’nin nevâ Mevlevî âyinidir. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi müellif kadrosunda yer alan Bekir Sıtkı Sezgin, ayrıca Şubat 1981 – Aralık 1982 tarihleri arasında yirmi iki sayı yayımlanan, genel yönetmenliğiyle sanat kurulları başkanlığını üstlendiği San‘at ve Kültürde Kök adlı dergide “Düşüncelerimiz” ve “Usullerimiz” başlıkları altında Türk mûsikisinin meseleleri ve mûsiki usullerini konu alan makalelerle “Sanat Âbidelerimiz” başlığı altında dinî ve din dışı formlarda pek çok nota neşretmiştir. Ortaya koyduğu mükemmel icranın gelecek nesillere taşınmasında da büyük gayret göstermiş ve talebeler yetiştirmiştir. Oğlu Hüseyin Kutsi Sezgin, Doğan Dikmen, Serhat Sarpel, Necmettin Yıldırım, Aytaç Ergen, Fatih Salgar bunlardan bazılarıdır.
En çok sevdiği bestekârları Eyyûbî Zekâi Dede, Hacı Ârif Bey, Mehmet Râkım Elkutlu ve Avni Anıl olarak sıralayan ve hayatını mûsikiye vakfettiğini, ancak henüz hiçbir şey öğrenemediğinin farkına vardığını söyleyecek kadar alçak gönüllü olan Bekir Sıtkı Sezgin, güfte seçiminde gösterdiği hassasiyetin yanı sıra usul mükemmeliyetiyle dikkati çeken sanat değeri yüksek besteleriyle bu sahadaki gücünü de ortaya koymuştur. Hüzzam makamını çok seven Sezgin’in 1962’de bestelediği, sözleri Yavuz Sultan Selim’e ait, “Sanma şâhım herkesi sen sâdıkāne yâr olur” mısraıyla başlayan ağır aksak usulündeki şehnaz şarkısı ilk bestesidir. Bu tarihten itibaren vefatına kadar Mevlevî âyini, tevşîh, durak, salâ, şügūl, ilâhi, na‘t, münâcât, peşrev, saz semâisi, kâr-ı nâtık, kârçe, beste, ağır semâi, yürük semâi, şarkı, çocuk şarkısı formlarında 100’e yakın eser bestelemiştir. Son bestelerinden biri Mustafa Tahralı’nın güftesi üzerine yaptığı hüzzâm kâr-ı nâtıktır (bestelediği eserlerden doksan bir adedinin listesi için bk. Paçacı, VCD-Kitapçık, s. 28-32).
Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/sezgin-bekir-sitki