Selim Gündüzalp’in penceresine bakmak…
Şehirden bir Selim Gündüzalp geçti. Geçiciliğin hakikatinden ilmek ilmek bir gerçek ördü bize ve gitti. Onun geçişini bir nakarat veya bir ritim olarak tanımlayabiliriz. Henri Lefebvre, mekân, zaman ve gündelik hayat üzerine kaleme almış olduğu Ritimanaliz’de, ritimleri keşfetmek için olayların hem dışında hem içinde konumlanmaktan bahseder. Çünkü ritimler sadece dışsal değil, içseldir. İçinde olmadığımız ritmi sadece dışarıdan analiz edip kavrayamayız.
Lefebvre, ritimlerin dışında kalarak zamansal ve döngüsel olanı kavramanın ancak bir pencereden veya balkondan olacağını söyler. Gündüzalp’te bunu yapmıştır. O penceresini ve balkonunu daima yanında taşımıştır. Önce ritimlerin içindedir… Tekrarları ve tekrarların ürettiği farkları kavrayan ciddi bir ritimanalisttir. Şehrin sokaklarından ve insanlarından, bir piyano resitali icra eder gibi geçer. En güzel sesleri yakalamaya çalışır ve “şimdi”yi daima güzel kılma gayretindedir. Ritimleri kavrayabilmek için, o ritimlerle sarılmıştır. Bir erik ağacının çiçekleri açınca gür bir sesle “Koşun koşun!” diyerek çevredeki esnafı toplamış, hayretle erik ağacının çiçeklerini göstermiştir. Erik ağacının mevsimi geldiğinde tekrar eden bu ritme yine penceresinden bakmıştır.
Selamıyla birlikte karşısındakini penceresine veya balkonuna davet etmeyi hayatın yegâne gayesi saymıştır. Şehirde onun penceresine uğrayan herkes içinde olduğu ritme biraz da olsa dışarıdan bakma fırsatını yakalayabilmiştir. Eşya ve hadislerle kurduğu ilişki şüphesiz ona ritimanalist kimliğini yakıştırmamıza fırsat tanıyor. Onun penceresiyle tanışan ve ardından yazılanlardan örneklerle yazımızı sonlandırıyoruz. Allah ona ebediyyen rahmetiyle muamele eylesin.
Sohbetimiz kısa sürse de, o saf haliyle, kurumaya yüz tutmuş manevi hassasiyetimi canlandırırdı. (Osman Suroğlu)
Hareket ve davranışlarıyla bir şeylerde geç kalındığı zehabını uyandırırdı. Koşuşturuyor, adeta biriken açıkları ve geç kalmaları kapatmaya gayret ediyordu. (Hamza Tekin)
Hiçbir zaman elinden düşmeyen o “kırmızı kitaplardan” süzülen kelimeler bana adeta yeni bir dünyanın kapısını açtı… (Engin Arapoğlu)
Selim Gündüzalp, dergide bir orkestra şefi gibiydi. ‘Akılsız telefon’larla son derece akıllıca işler başarıp, Türkiye’nin dört bir yanından yazar bulur, onları tatlı diliyle harekete geçirir ve hangi konuda yazması gerektiğini söyleyip yazıları tamamlamaya çalışırdı. (Cüneyd Suavi)
Şahit olduğu küçücük güzelliklere, taşıdığı muhabbet merceği ile bakmasını becerebilen, büyüten büyüten, takdir ve şevk cümleleriyle yalnız mütevazi amelinizi değil sizi dahi uçuran engin ufuklu soluk… (Abdülkadir Dinç)