Yusuf Keleş
Son üç senedir evden ne zaman çıksam akşam çökünce sarı ışıklı abajurları gelir aklıma.
Çocukluğumun uzun vakitleri üzeri kapalı olan uzun çarşının her sokağını gezmekle geçerdi. Her köşesini gezdiğim, kahve kokuları arasında oturduğum kalktığım uzun çarşının yıllar içinde değiştiğini, üzerinin açıldığını, restorasyon geçirdiğini gördüm. Hatta yapılan bazı değişimler uzun çarşının dokusunu, ruhunu yer yer bozdu. Kahveci Vahdettin ile beraber bu ruh avdet etti. Tarihi Çağlayan Ciğercisiyle komşu olan nezih mekan, iç mimarisiyle uzun çarşının klasik dokusunda kendine yer edinebiliyor.
‘’Vahdettin’e’’ giderken uzun çarşıyı baştan sona yürümek gerekir diye düşünürüm. Uzun çarşının ruhunu mekanla özdeştirmişimdir hep. Yürürken çocuksu neşemi gizlemeye çalışarak; aynalı kavağın altından geçip, her defasında dükkanların isimlerini okuyup, bazı zamanlarda Balıklı Sümer’in dışarıda duran balıklarına kafamı kaldırıp bakar en sonunda da Kahveci Vahdettin’in sokağına girdiğimde hangi tanıdık yüzle karşılaşacağımı düşünür, gizlemeye çalıştığım neşem artarak adımlarıma yansır.
2021 yılının başında faaliyete geçmiş olan kahvecimiz kısa bir süre sonra tadilat gördü ve içerisinde barındırdığı güzel atmosferi biraz daha genişletti. Bu tadilat bence en çok benim hoşuma gitti. Yeni halini görmeye gittiğim ilk gün en köşede karşılıklı tek kişilik koltuklar dikkatimi çekmişti. Dostlarımla gitmekten çok hoşnut olduğum ‘kahvecime’ kitap okumak ve yazılarım üzerine çalışmak içinde giderim. Bu sebeple dikkatimi çeken kolçakları koyu ahşap, kendisi hâki yeşili olan koltuk beni çok heyecanlandırdı. Üstelik yaşadığım ilginç bir hadise vardır bu koltukla ilgili: Birçok müdavim tarafından sevilen bir köşe olmasına rağmen hangi gün hangi saatte gitsem hep ‘koltuğum’ boş olur, beni bekler, kimseyi oturtmaz. Bende tüm bahtiyarlığımla otururum. Buradan bütün mekânı görebiliyorum. Özellikle duvardaki meserret otelinin çerçeveli fotoğrafını rahatlıkla görebiliyorum. Baktıkça Sait Faik’i hatırladığım fotoğrafın karşısına oturduğum günlerde olur. Adapazarı’nda Sait Faik’i unutmamak ne güzel şey doğrusu.
Kahveci Vahdettin’i civar kahvecilerden ayıran özelliği yalnızca mekânın dizaynı değil elbette: Kahvelerinin, ürünlerinin gerçekten kaliteli oluşu, kahve kültürüne hâkim olunması ve aslında bir mahfil oluşu. Sakarya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğrencisi olarak dostlarımla buluşup edebiyat hakkında konuşabildiğimiz, ufak toplantılar gerçekleştirebildiğimiz bir mahfil… Her köşesi birbirinden güzel ince ince işlenmiş ‘kahvecimden’ birkaç gün uzak kaldığımda kendisini, içerisindeki insanlarını, samimiyetini, sohbetini özlüyorum.
İçeri adım attığımda önce kimseye fark ettirmeden ‘kahvecimin’ aynalarından göz ucuyla kendime bakarım. Ufak bakışmanın ardından Kahveci Vahdettin’in sahibi üç kardeşin en büyüğü olan Emrah abinin tatlı-sert ve biraz tok sesiyle ‘hoş geldin kardeşim’ diyerek karşılamasının ardından hangi kahveyi tercih edeceğimi bilerek yine de ricamı sorar ve ayaküstü bir sohbete başlarız. Bu sohbetlerde çok kitap önerilerinde bulunmuşuzdur birbirimize. Sakin vakitlerde masamıza uğrar, sohbetimize güzel bir yerden dahil olur, sohbet daha keyifli hale döner, kahve konusunda ki merakımızı gidererek müsaade ister.
Oturmadığım hiçbir masası kalmayan Kahveci Vahdettin’in kitaplığında ve duvarında bulunan bey amcamızın fotoğrafı dikkatinizi çekecektir. Vefat etmiş olan bey amcamız, üç kardeşin dedesi Vahdettin amca. Bu nezih mekanla birlikte üç kardeşin en küçüğü olan, bir çoğumuzun Vahdet diye seslendiği, Vahdettin abiye ismini veren Vahdettin amcayla her gittiğimde selamlaşıyorum. Dedesinin ismini taşıyan Vahdettin abinin nezaketinden, tatlı dilinden, sempatik tavrından bahsetmeden geçmek istemem.
Bunları takip eden çok hoş bir giyim tarzına sahip olduğunu da eklemek isterim.
Kahvecimde otururken her gelen misafirle göz göze gelip selamlaşmak gibi gizli bir haslete sahibim. Bu hasletim sebebiyle güzel insanlar tanıdım. Gelen misafirler selamımı hoşnutolarak aldığında, üç kardeşin ortancası olan Enes abi aynı kıvamla kahvemi hazır eder.
Akşam olduğunda loş sarı avizeler, abajurlar ile dışarı sızar, uzun çarşının dar sokağını aydınlatır. Hoş müzikler peyderpey aydınlığa dahil olur. ‘Koltuğuma’ oturup bu estetik tabloyu seyretmek, niçin Kahveci Vahdettin’e geldiğimin yanıtını veriyor bana. Sorumun yanıtını vermese bile bir kere Gelmiş Bulundum. Uzun çarşıya miras kalacağını düşündüğüm ‘Kahvecim’, uzun çarşıdan da bizlerin hafızasına miras kalacaktır.
1 yorum