Sakarya’nın gündemine dair bir yaklaşım:
Zaman zaman burada yapıcı olmaya çalışıyor, güzelin yanında, çirkinin karşısında bir poz vermeye çalışıyoruz. “Neye göre güzel, neye göre çirkin?” soruları kafa kurcalamasın diye, güzelin ve çirkinin tarifini yapmaya çalışıyoruz. Güzelin tahrifine göz yumamayışımız, bizi bir poz verme istencine itiyor. Bu pozu, menfiliğin doğurduğu bir sonuç olarak bir fotoğraf karesinde veya bir fatura imzasında vermenin iğretiliğinden koşarak uzaklaşmaya devam ediyoruz. Şehir üzerine düşünmenin aslanın yattığı yerden menkul olduğuyla yakından bir ilişkisi var zannımızca. Aslanı yattığı yerden sımsıcak haberlerle kaldıran kuvvet olamayacağız elbette. Zaten entrika, iftira ve yalanın kazandırdığı irtifanın bir infial yaratacağı korkusu bizi bundan koruyor olabilir.
Kimin kimi göklere çıkardığı, kimin kime çukur hazırladığı bu hızlı döngüye yetişecek enerjiye sahip olamayışımız bizi bu ortamda kıymetli kılmıyor elbette. Pastanın vurdukça alınan payına razı değiliz. Değer üreten bir anlayışın kazançlı çıkacağına, bu kazancın bir gönülden ibaret oluşunun dahi anlamlı olacağına inandık, sadece bu kadar. “İdealizm karın doyurmaz” diyenlerin pespayeliğine koca bir şehrin heba edilmesine karşı bir düşünce üretmekten geri durmayacağız elbette.
“Yerel siyaset, fikir, estetik ve erdem üretecek mi?” başlıklı yazıda yol arkadaşlarımızın sorduğu soruya ne zaman kulak kesileceğiz? -At bir kulak- deyimini nezaket kılıfında –gör beni- güzellemesiyle sunanların kazandığı bir şehir mi olacağız, yoksa 2020 dünyasında fikir, estetik, erdem üreten bir şehir mi olacağız? Taht kavgalarını en son Game Of Thrones’ta izleyen bir nesle kendinizi nasıl ifade etmeyi düşünüyorsunuz? Medya-yerel yönetim savaşları, ikibuçuk milyon meseleleri ve “kabak” tadı veren atamaların bu şehrin ufku olmaması gerektiği inancıyla, daha güzel günler düşlüyoruz.
İlgiliyiz, ilgi siz değilsiniz, şehrimiz.