728 x 90

Yeni Yaz ve Yine Sakaryaspor

Yeni Yaz ve Yine Sakaryaspor

Sakaryaspor’la özdeşlemiş büyük kalabalıkların Adapazarı’ndan göç ederek gittiği şehirleri fethetmesi spor tarihine şaşırtıcı gelmiyor artık.

Erikler kendini göstermeye başlamışsa dallarda,  play-offlar gelmiş demektir. Artık bu şehirde bu eleme günleri bir ‘doğa olayı’ olarak karşılanıyor. O günlere özel penyeler giyiliyor, bayraklar asılıyor. Ona karşı koyamıyoruz ne yaparsak. 98, 2001, 2006, 2008, 11, 15, 17, 18, 19, 20 ve 21…Sakaryaspor’la özdeşlemiş büyük kalabalıkların Adapazarı’ndan göç ederek gittiği şehirleri fethetmesi spor tarihine şaşırtıcı gelmiyor artık. Şaşırtıcı olan böyle kalabalıklarla sevilen bir takımın kendine ait bir düzen kuramamış olması. Sürekli siyasilerden, belediyelerden, iş adamlarından destek aramak zorunda kalması. Ben yazıya baharla başladım, öyle devam edeceğim.

Hiç unutmuyorum Euro 96’ydı, Türk Milli takımı büyük bir başarı göstermiş, tarihinde ilk kez Avrupa şampiyonasına kalmıştı. O yaz bütün ülkede büyük bir heyecan vardı. Her ne kadar milli takım gruptaki tüm maçlarını kaybederek turnuvaya gruplardan veda etse de, o sahneye çıkmış olmak ülke için bir özgüven başlangıcı idi. Nitekim Türk Milli takımı devamındaki dönemde Galatasaray’ın başarılı kadrolarından da yararlanarak Euro 2000’de çeyrek final, Fifa 2002’de yarı finale kalarak tarihinde görülmemiş günler yaşamıştı. Bütün bunlar bende bir yaz kokusuyla birleşmiş durumda. Çocukluktan mıdır nedir, Euro 96’yı kısa şortlar içinde, arka bahçede Panini çıkartmalarını yapıştırırken hatırlıyorum. Yazın sıcağı o albümlerin arasında bekliyor da, kim açacak olsa insanın yüzüne yüzüne vuruyordu. Vedat’la Boksic’in havada çarpışması ve kan içinde kalması oyunlarımızda canlandırılıyordu. Kafa kafaya çarpıştırarak kendimizi kanatmaya çalışıyorduk.

Bütün bunlar ilk hafızayı işgal etmiş ve üstüne ne eklenirse eklensin yerinden kıpırdamayan anlardı. Bizde Sakaryaspor da öyle. Bu yıllara denk düşen ve Eskişehir zaferi olarak hatırladığımız 98 Mayıs’ı da hemen bu yılların bitişiğinde büyük bir iklim olarak bekliyor. Sinek ilacı kamyonetinin terlettiği bedenimi, TRT Ekranlarındaki Sakarayaspor serinletmişti. Hep kısa, çabuk oyuncalarla oynuyorduk. Timuçin, Aygün, Yusuf, Kadir, Sinan. Sakaryaspor çok üstündü, hep yükleniyordu ama futbol şimdiki gibi set halinde top çevrilen bir oyun da değildi. Sahada büyük boşluklar vardı ve Sakaryaspor bu boşluklara rüzgâr gibi dalıyordu. Taraftarının uğultusuyla bu ataklar kafamdan hiç çıkmıyor. Yani Sakaryaspor’u güçlü kılan unsurlardan birisi de arkasındaki koronun müzik gücüydü. Bunlar birbirini besleyen, birisi olmasa diğeri de kaybolacak kudretlerdi. Bu coşkuda, o yıllarda takımın kendisinden büyük bir başarı beklenmeyecek durumda olmasına rağmen, son haftalardaki atağıyla play-off’lara kalmasının da etkisi var. Son anda yetişilen otobüsle seyahat etmek bir başka oluyor.

İki yıldır salgın sessizliği Sakaryaspor’u da sarmış durumda. Bu bizim gibi taraftarıyla oynayan, onunla tempo bulan takımlar için daha büyük bir dezavantaj. Halısaha gibi statlarda, sessiz sedasız top çeviriyoruz. Bunlar hep camianın kendi dengiyle çarpışmamasından. Bütün beklentiye rağmen lider olamamanın burukluğu, kulübün kötü finansal durumu, son üç yıldaki hayalkırıklıkları bizi yavaşlatsa da, olmuyor, gene heyecanlanıyoruz.  Şimdi şartlar çok değişse de, biz çocuklara ve Sakaryaspor’a yaz geldi. Bekliyoruz.

Kadir Korkut

Son Yazılar