728 x 90

Don Kişot’un Ada’daki Sahafı

Don Kişot’un Ada’daki Sahafı

İsmail Tamer ve Yusuf Keleş yazdı.

Uzunçarşı iptilalarının malumu olduğu üzere, Çınaraltı çay ocağını döndüğünüz zaman birçok muhtelif girişi olan uzun çarşıya, diğer yolların aksine çok başka bir şekilde giriş yapmış olursunuz. Bu hissiyatın ilk başlangıcı girdiğiniz bu aranın muhtelif yolların aksine dar oluşu, yolun orta yerinde çarşının üstünü örten kırmızı bir tente ve Ağa Camiye yaklaştıkça duyduğunuz bakırcıların sesleri ile size uzun çarşının en mümtaz yolunu yürüdüğünüzü hissettirir. Bakırcıları geride bıraktığınızda, karşınıza çıkan, üç çaycının da kesiştiği bu dört yol, etrafındaki çay ve kahve kokularıyla, taburelerinde tanıdık simaların oturuşu ile sizi bu ortama davet eder. Bu bahsettiğim tanıdık simalardan biri de uzun çarşı eşrafının, çaycılarının, bakırcılarının, bildiği, tanıdığı tipik bir Adapazarı Karadenizlisi olan: Recep Amca.

Edebiyat okumaya karar verdiğim lise yıllarımda Uzunçarşı’nın dört yolundaki çaycılardan Ayşe Teyze’de oturduğumuz, çay içtiğimiz, birçok hararetli tartışmaya girdiğimiz bir mecliste Recep Amcayla tanıştım. Meraklı bakışlarıyla yürürken ellerini arkasına bağlayan, yüzündeki az kırışıklarla, çoğunlukla mütebessim bir halde, incecik gövdesiyle uzun çarşının bu dört yolunda sıkça görünen Recep Amca, o gün yanımıza geldi. İlk defa karşılaştığım bu amca masadaki oturan dostlar tarafından bilinen ve sevilen biri olduğu için hemen masaya buyur edildi. Kendisine yapılan izzeti ikramdan sonra Recep Amca’nın dikkat çeken ve iştihar etmesine sebep olan: camii ve camii imamlarının isimleri üzerine insanı hayrete düşüren bu özelliği beni de ilk başta çok etkiledi. O gün Recep Amcaya Adapazarı’ndaki hangi camiyi hangi imamı sorsam tereddüt etmeden cevap veriyor üstüne detaylı bilgilerini eklemeyi ihmal etmiyordu. Beş vakit namazını büyük bir itina ile camii de eda etmeye çalışan bu zat ben de bir meseleye nasıl ve ne kadar muhabbet duyulur sorusuna eğilmeme, kafa yormama sebep oldu.

Bu soru üzerine edebiyat okumayı arzu eden bir genç olarak bölüme gitmeden önce Adapazarı’ndaki bütün sahafları gezmiş görmüş olmam gerektiğini düşündüm. Bu düşünceyle Ada’nın civar yerlerinde bulunan sahafları gezmeye, görmeye başladım. Kimi yerde bulma ümidiyle aradığım bir kitabı dahi bulamazken kimi yerde umduğumdan çok daha fazlasıyla karşılaştım. Bu karşılaşmalardan biri ilk duyduğum an beni adı ile etkileyen ‘Rozinante Sahaf ‘oldu. Don Kişot’un atından mülhem olarak adı konulan bu sahaf, vitrinindeki birbirinden  ilginç eşyalar ,kartpostallar ,eski plaklarla ben de eski zamanların terennümlerini uyandırıyor; gezmiş, görmüş olduğum birçok sahafa nazaran farklı bir yer olduğu konusunda beni yanıltmıyordu.

2018’in yaz aylarında küçük bir dükkanla açılan bu yer şimdilerde bir sokak öteye daha geniş bir yere taşınmakla beraber, arka bahçesinde yaptığı çay ve kahve ikramıyla, düzenli aralıklarla gerçekleştirdikleri söyleşilerle, ufak bir çalışma masasıyla, usta çırak ilişkisinin yaşatıldığı , Ada’da müdavimi olduğum, şehrin kültür sanatına olan katkısı alışılagelmiş olan sahaf anlayışının çok ötesinde. Sahafın sahibi Kadir Balçın’dan söz etmeden geçemeyeceğim. Sakarya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel El Sanatları Tezhip Anasanat dalından mezun olan Kadir Ağabey’in hat ve resim sanatıyla ilgilendiğini dükkana ilk gidip geldiğim vakitlerde kendisinden istediğim elif hattının aslında ona ait olduğunu öğrenmekle başladı.

Sık sık tekrarlanan bu gidiş gelişler bir yandan doğduğum şehre dair büyük bir tahassür duymama sebep oluyor; Sait Faik’in Adasında bir şehir kütüphanesinin olmayışı, eksikliği, aynı zamanda bu şehirde Türk Dili ve Edebiyatı okuyan bir öğrenci olarak şehre dair büyük bir yoksunluk hissi veriyordu. Bu durum ben de Adada yaptığım yürüyüşlerde gördüğüm bütün tarihi ,estetik yapılara acaba bir şehir kütüphanesi olabilir mi gözüyle bakmama sebep oldu.

Adadaki yürüyüşlerimle beraber şehrin bir diğer değişen yanı, Adanın bizde oluşturduğu, yaşattığı, hissiyatının temayüz ettiği, usaresini barındırdığı birçok yerin zamanla geçirdiği değişim, arayışlarla ve heyecan içinde yaptığım bu yürüyüşlerimin amacını başka bir yöne doğru evirdi. İnsanların anlamlandıramadığım meraklı bakışları, bir iştihanın tebessümüyle karşıladıkları bu yeni yapılar ben de aynı duyguları uyandırmamasıyla yürüyüşlerimin amacındaki duyguyu daha da temeline inerek sorgulamama sebep oldu.

Aradığım cevabı son zamanlarda yürümek ve yolculuk kavramları üzerinde yoğunlaştığım okumaları yaparken; Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitabındabuldum. Calvino kütüphane adına basit ama aradığım cümleyi şöyle söylüyordu: ‘Büyük bir kütüphaneden başka neresi sana sığınak olabilir?’. Aslında bu bakışın, arayışın bir diğer sebebi  Calvino’nun da deyimiyle  hem kendime hem de şehre dair bir ‘sığınak’ bulamayışımdı.

Son Yazılar