Prof. Dr. Yusuf Genç
Sakarya Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Giriş
Menşei Âdem (AS) olan insanlık tarihi dünyanın farklı bölgelerine dağılmış zamanla klanlar, boylar, kabileler, halklar, soylar ve aşiretler oluşmuştur. İnsanlık yapısı itibariyle değişik milletler, kültürler ve medeniyetler oluşmuş, bunların bir kısmı tarih sahnesinden silinmiş ve bir bölümü günümüze kadar uzanmış ancak insanlık her zaman var olmuştur. Tarih sürecinde yaşanan hayata tutunma, ayakta kalma, daha kaliteli bir yaşam tarzı geliştirme anlayışı insanları göç etmeye ve daha rahat yaşanabilecek ortamları keşfetmeye zorlamıştır. Tarihsel toplu ve bireysel göçler farklı milletleri belli bölgelerde, belli hayat felsefeleriyle bir arada tutmuş, bir kısmı ortak yaşam tarzları geliştirerek beraber yaşamış, bazıları kültürlerini birleştirerek yeni farklı kültürler oluşmuş ve bazen de baskın kültürler diğer kültürleri yok etmiştir. Bu süreçte ırklara dayalı farklı halklar oluşmuş, bu halklar bağımsız yaşama ihtiyacı duyarak aralarına sınırlar koymuş ve devletler kurmuşlardır. Halkların milliyet, ırk, din ve kültürlerine göre oluşturdukları bu devletler sürekli mücadele halinde olmuşlardır.
Osmanlı devleti geniş bir coğrafyaya yayılarak bünyesinde farklı etnik grupları barındırmış ve aralarında birlikte yaşama kültürü geliştirerek bu beraberlikleri uzun süre yaşatmıştır. Fakat zamanla etnik yapı temelli ulus devlet kültüründen hareketle birçok etnik gruplar bağımsızlıklarını ilan ederek yeni devletler oluşturmuştur. Çokkültürlü bir toplum olarak adlandırabileceğimiz Osmanlı devleti bu etnik grupları daha çok ümmet kültüründen hareketle bünyesinde tutmuş ve ayrışmalara fırsat vermemeye çalışmıştır.
Osmanlının mirası olarak adlandırabileceğimiz Türkiye kendisinden ayrışmayan veya coğrafi olarak burada kalmayı tercih eden bu farklı kültürleri bünyesinde tutmaya ve ortak bir kültür geliştirmeye çalışmıştır. Daha önce ayrışan ve bağımsız devlet kuran bir kısım etnik gruplardan bazıları da Türkiye’de yaşamayı tercih ederek göç yoluyla Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Türkiye’de yaşayan ve grupsal olarak çok değişiklikler arz eden birçok farklı etno-kültürel yapıdan Sakarya ili de nasibini alarak bünyesinde oldukça fazla farklı alt kültürleri barındırmaktadır.
Bu çalışmanın başlığı her ne kadar Sakarya’da yaşayan etnik gruplar ve sosyal uyum adını alsa da “etnik” kavramının kullanılması tartışma konusudur. Etnik kelimesi siyasal bir anlam taşıyarak etniğin yanında azınlık kavramına da çağrışım yapmaktadır. Burada etnik kavramının siyasal yapılanmasından ziyade farklı alt kültürler ve birlikte yaşama kültürü üzerine yoğunlaşarak bu kadar çeşitlilik arz eden kültürlerin ortak bir noktada buluşması ve üst kimlik diye adlandırılabilecek olan Türk kültürüne hizmet etmesi üzerinde durulmuştur.
Böyle farklılıkların bir arada yaşaması ve uyum içinde hayatlarını devam ettirmesi sosyal bir beceri gerektirmektedir. Sosyal beceri kavramı; “sosyal ilişkileri başlatma, devam ettirme ve sonlandırmayı, memnun edici olmayan, nahoş durumlarla yüzleşip üstesinden gelmeyi, yaşanılan çatışmaları çözümlemeyi ve girişimde bulunabilmeyle ilgili yetenekleri kapsamaktadır.”1 Türkiye’de yaşayan bu farklı alt kültürler aynı eğitim sistemi ve aynı kültürel yapı içinde zamanla beraberlikler ve birliktelikler oluşturmuştur. Uzun yıllar aynı ortamı paylaşan ve aynı duyguları taşıyan bu farklı alt kültürler Türkiye’yi devlet olarak benimsemiş ve aynı toprak bütünlüğünü korumak için gayret göstererek farklı bir arayış ihtiyacı duymamışlardır.
Etnik Yapı
Etnisite kavramının etki alanı ve anlamı hakkında farklı tartışmalar olup daha çok siyasal bir kavram olduğu kanaati hâkimdir. Etnik varlık daha çok ulus devletini meşrulaştıran ideolojik karakter taşımaktadır. Çünkü etnik varlık ulus devletinin çekirdeği olarak nitelendirilen belli bir coğrafya ile açıklanmaktadır. “Belirli bir etnik ilişki, varsayılan ulusun özü olarak yeniden kurgulanınca ve bu öz ulusal coğrafyaya teşmil edilince, bu sefer özü oluşturan etnik varlığın dışında kalan etniklikler ulus-devletin varlığı ve kendini izahı bakımından sorun teşkil etmektedir.”2 Etnik kavramını canlı tutan ve ulus devlet kültürünü savunan anlayış aynı zamanda etnik gruplara yönelik etnik temizliği benimseyen ideolojik bir tavır geliştirmektedir. “Etnik (“ethnik” ) kelimesi, eski Yunancadan halk (people) manasına gelen “ethnos” kelimesinden türemiştir. Etnik grup, kişilerin aynı halk olma duygusunu paylaştıkları veya kendilerini özdeşleştirdikleri, geri alınamaz bir bağlılık duyguları ve anlamlı bir tarihî gelenekle ortak kökleri olan insan grubudur. Sosyal olarak müşterek milliyet ve bazen ortak ırk kökeni yönünden belirlenen ve toplum içinde hâkim ve sayıca fazla olan gruptan, özellikleri itibariyle ayrılan herhangi bir tabakanın adıdır.”3
Etnik gruplar farklı kültürel kimliği sebebiyle içinde bulunduğu toplumda sistematik olarak ayrımcılıkla karşılaşan azınlık olarak da tanımlanabilmektedir. Etnik gruplar üyelerinin, kendilerini, sosyal çevrelerindeki diğer gruplardan ayırtan müşterek bir kültürel kimliği benimserler. “Sosyolojik olarak etnik grup, biyolojik-genetik, kültür, din, tarih ve lisan bakımından içinde yaşadıkları toplumun çoğunluğunu oluşturanlardan ayrı bir yapıya sahip olan, kendini çoğunluktan farklı hisseden ve çoğunluk tarafından ezildiği kanaatine varan gruptur.”4
Bu tanım ve açıklamalar toplumların bünyesinde tuttukları farklı kültürleri etnik grup olarak adlandırmalarını zorlaştırmakta ve ülkelerin temel ideolojilerine uygun düşmemektedir. Çünkü her toplum ve devlet vatandaşlarının tamamının kendine bağlı olmasını ve kendi kültürünün tüm gruplar tarafından benimsenmesini isterler. Bazen bu farklılıklara kültürel mozaik dense de bu kavramın da bünyesinde etnisite’yi barındırdığı düşünülmektedir. Her şeye rağmen kültürel mozaik kavramı daha yumuşak ve farklı kültürler için benimsenen bir kavramdır.
Etnik yapı kavramı azınlıkların barındırıldığı ve her etnik yapının kendine ait farklı bir kültürünün olduğuna vurgu yapmaktadır. Birden çok etnik yapının aynı toplum ve kültür içinde uzun yıllar yaşaması asimilasyonu çağrıştırarak bir müddet sonra tüm grupların ilgili ülkenin kültürünü benimsemelerine ve ortak bir üst kültürde buluşmalarına fırsat sağlamaktadır. Bu durum devletlerin ideolojik olarak benimsediği bir tavırdır. Çünkü her devlet hizmet ettiği halkların kendine bağlı olmasını, tek kültürlü bir yapı oluşturmalarını ve ortak bir tavır sergilemelerini benimser.
“Türkiye’deki etnik gruplarla ilgili son dönem araştırmaları göstermektedir ki, kişilerin kendilerini tanımlamalarında dil, köken gibi ölçütler büyük ölçüde anlamını yitirmiştir. Anadil ve ikinci dil etnik grubun bilincinden çok, “köken”i açıklaması bakımından önem taşımaktadır. Etnik kimliğin esas göstergesi olan “sen kendi kabulüne göre kimsin, duyumsadığın kimlik ne?” gibi bir sorunun cevabına bağlı genel bir tespite başvurulmamıştır.”5 Son zamanlar Türkiye’deki etnik grupların bazıları anadil ve kimliklerinin tanınması konusunda bir takım açılımlar getirmek istemektedirler. Ancak etnik gruplar veya kültürel farklılıklar konusunda ortak bir konsensüsten bahsetmek de mümkün değildir. “Günümüzde Türkiye’de Türk kimliği iki aşamalı bir özelliğe sahiptir. Birincisi soy, dil, tarih ve kültür bakımından kendini Türk kabul eden ve toplam nüfusun %85’ini oluşturan büyük çoğunluğun kimliğidir. İkincisi ise, siyasal, hukuksal ve toplumsal kimlik olarak Türk kimliğidir. Bu kimliğin içinde farklı soylardan, inançlardan olan ve farklı dilleri konuşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümü yer alır.”6
Sakarya’daki Etno-kültürel Gruplar
Sakarya ili etno-kültürel yapı açısından Türkiye’nin en renkli illerinden birisidir. Sakarya Manavlar, Abhazlar, Çerkezler, Lazlar, Gürcüler, Hemşinler, Kürtler, Araplar, Boşnaklar, Arnavutlar, Tatarlar, Pomaklar, Romanlar, Yörükler, Abdallar, Balkan Muhacirleri ve Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yöresel farklılıklara sahip vatandaşları bünyesinde barındıran ve kültürel açıdan zengin bir ildir. Yukarıda da açıklandığı üzere bu kültürel farklılıkları etnik yapı olarak adlandırmak tartışma konusu olup bu etno-kültürel gruplar kendilerini ayrıştırmamaktadırlar.
Bu kadar farklı grubun yaşadığı bölgelerde çokkültürlülük kavramı da tartışma konusu olmaktadır. Çokkültürlülüğün siyasi yapısı gereği devletler bu kavramı kullanmayı ve toplumunu bu adla adlandırmayı uygun bulmamaktadırlar. “Çokkültürlülük anlayışında her kültürün değerli olduğu ve kültürler arası kıyaslamanın yanlış olduğu ayrıca her kültürün kendi doğruları içinde değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi yer alır. Kültürlerin değerlendirilmesi her toplumun sahip olduğu değerin bir başkası ile kıyaslanmadan bizzat kendi başına bir değer olarak kabul edilmesi çokkültürlülüğün en büyük felsefi dayanağıdır.”7Sakarya’daki kültürel çeşitliliği yapısı, işleyişi, Türkiye’yi kendi devleti olarak sahiplenme, kimlik olarak kendini Türk olarak tanımlama gibi birçok sebepten ötürü çokkültürlü toplum yerine kültürel farklılıklar olarak tanımlamak daha yerinde olacaktır.
Bu farklı kültürler özellikle köylerde kendi aralarında öbekleşerek ve etnikliğin sağlamış olduğu cemaat tipi ilişkilerle kapalı toplum özelliği taşımaktadırlar. Ancak modern yapının cazibesi, teknolojik gelişmeler, internet ve sanal medyanın sağlamış olduğu fırsatlar, bu yapıların diğer kültürlerle sosyal uyum ve temasını güçlendirerek açık toplum haline getirmiş ve ortak kültürel dokunun canlı kalması sağlanmıştır. Özellikle farklı kültürler, yemek, giyim, düğün, cenaze ve özel günler gibi organizasyonlarında alt kültürlerini canlı tutmaya çalışsa da son zamanlar bu değerlerde de önemli benzeşmelerin yaşandığı ve ortak bir yaşam tarzı geliştirildiği görülmektedir. Bu yakınlaşma ve uyumun içerisinde kuşaklar arası farklılıkların etkili olduğu gözlemlenmektedir. Yeni kuşak ortak değerlere daha fazla ilgi duymakta ve birlikte yaşam kültürü olgunluk kazanmaktadır. Modern toplumun karakteristik özellikleri, eğitim sistemi üzerinden yürütülen kültürlenme faaliyetleri, ülkede birlik ve beraberlik vurguları, resmi ideolojinin karakteristik özellikleri ve küreselleşme bu sosyal uyumda etkili olmaktadır.
Sakarya’da yaşayan bu kültürel farklılıkları çok kısaca şöyle özetleyebiliriz. Bu farklı kültürler ilçe bazında ifade edilecek olup mahallelerinden bahsedilmeyecektir. Konumuzun kapsamı ve içeriği gereği bu farklı kültürlerin sadece yerleşkelerinden çok kısaca bahsedilecek, diğer özellikleri genel olarak değerlendirilecek ve Sakarya’ya uyumları üzerinde durulacaktır.
Manavlar; Sakarya’da yerliler olarak bilenen bu grup “hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan”8 anlamına gelmektedir. Manavlar kendilerini Türkmen olarak tanımlamakta ve Sakarya nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. Sakarya’nın Adapazarı, Serdivan, Erenler, Geyve, Pamukova ve Taraklı ilçelerine yayılmış olan Manavlar, Karasu, Kocaali, Kaynarca Söğütlü, Ferizli, Taraklı, Karapürçek, Akyazı ve Hendek ilçelerinin ise belli bir bölümünde yaşamaktadırlar.
Lazlar; Rusya sınırından başlayıp, Rize’nin Pazar İlçesi’ni içine alan sahil şeridine çok yakın bölgede yaşayan Lazların az bir bölümü Osmanlı-Rus harbi sırasından Sakarya’ya göç etmişlerdir. Adapazarı, Akyazı, Ferizli, Geyve, Hendek, Karapürçek, Pamukova ve Sapanca ilçelerinde yaşamaktadırlar.
Karadeniz Türkmenleri; Karadeniz’den Sakarya’ya gelen özellikle Trabzon, Rize, Giresun ve kısmen Ordululara Laz denilmekle birlikte bu tanımlama etnik olarak yanlış kullanılmaktadır. Karadeniz Türkmenleri bölgesel kültürlerini canlı tutmakta ve potansiyel olarak Sakarya’da ikinci sırada çoğunluğu teşkil etmektedirler. Bu kesim dil bilmemekte, sadece yöresel lehçe kullanmaktadırlar. Hâlbuki her etnik grubun kendine ait bir dili vardır. Sakarya’nın tüm ilçelerinde yaşamaktadırlar.
Abhazlar; Kuzey Kafkasya’da yaşayan yerli bir halktır. Bu halkın bir kısmı 21 Mayıs 1864 sürgününden sonra Türkiye’ye göç etmişlerdir. Bir bölümü Sakarya’da yaşamaktadır. Adapazarı, Hendek, Akyazı, Erenler, Geyve, Ferizli, Karapürçek, Karasu, Kocaali ve Sapanca ilçelerinde yaşamaktadırlar. Kendilerine ait örf, adet ve geleneklerini halen canlı tutmaktadırlar.
Çerkezler; Kuzey Kafkasyalılar olarak bilinen bu etnik grup Halk arasında “Koca Bozgun” veya “93 Harbi” diye adlandırılan, 1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında yaşanan zorlu şartlar sonucu Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlardır. Sakarya’nın Adapazarı, Akyazı, Hendek ve Söğütlü ilçe merkezleri ve köylerinde yaşamaktadırlar. Abhazlara yakın bir kültüre sahiptirler.
Gürcüler; “Kendilerine “Kartvelli” diyen Gürcüler, “Sakartvela” (Gürcü ülkesi, Gürcistan) dedikleri topraklarda eskiden beri yaşayan ve Kafkasya’nın yerli halklarındandır. Türkiye’ye göç eden Gürcüler; Guria, Acara ve Kaheti bölgesinden gelmişlerdir.”9 Sakarya’nın Adapazarı, Arifiye, Akyazı, Geyve, Hendek, Karapürçek, Karasu, Kaynarca, Kocaali ve Sapanca merkez ve köylerinde yaşamaktadırlar. En fazla Hendek ilçesinde bulunmaktadırlar. Kendilerine ait dilleri ve yöresel unsurları vardır.
Hemşinliler; Türkiye’de Karadeniz’in doğusunda yaşayan bu yerli halkın bir bölümü Sakarya’nın Akyazı, Ferizli, Karasu ve Kocaali ilçelerine göç etmişlerdir. Sayıları oldukça azdır ve kendilerine ait dilleri ve kültürleri bulunmaktadır.
Kürtler; Sakarya’da ilk Kürt grubu 1800’li yıllarda Kuzey Irak ve Mardin bölgesinden gelen ve Akyazı ve Karapürçek’e yerleşen ve kendilerini Kirmanc diye adlandıran gruptur. Daha sonra farklı boyutlarda bu göç dalgası devam etmiş halen Adapazarı, Serdivan, Erenler, Arifiye, Geyve, Hendek, Kaynarca, Kocaali, Sapanca ve Pamukova ilçeleri ve bu ilçelerin mahallelerinde Kürtler yaşamaktadır.
Araplar; Sakarya’da sayıları oldukça az olup Adapazarı ve Söğütlü ilçelerinde ikamet etmektedirler.
Boşnaklar; Balkanlardan gelen Boşnaklar Adapazarı, Serdivan, Erenler, Arifiye, Akyazı, Kocaali, Söğütlü, Ferizli, Sapanca ve Pamukova ilçelerine yerleşmişlerdir.
Arnavutlar; Kendilerine ait kültür ve gelenekleri olan Arnavutlar Bu grup Adapazarı, Serdivan, Arifiye, Akyazı, Hendek, Söğütlü’de yaşamaktadır.
Tatarlar; Kırım yarımadasından Türkiye’ye gelen Tararlar bir Türk boyudur ve Türkiye’de tatar Türkleri diye adlandırılırlar, ana dilleri Türkçedir. Sakarya’da sayıları çok azdır. Adapazarı, Arifiye ve Söğütlü’de yaşamaktadırlar.
Pomaklar; Kendilerini Türk olarak tanımlayan Pomaklar, esas olarak Bulgaristan sınırları içinde bulunmalarına karşılık, Plevne Savaşı sonrasında Rodopların güney eteklerine de yerleşerek Yunanistan’a geçenleri olmuştur. Pomaklar 1885’ten itibaren Türkiye’ye mülteci olarak gelmeye başlamışlardır.”10 Türkiye’ye Balkanlardan göç eden Pomaklar Sakarya’nın Adapazarı Budaklar ve Ferizli Akçukur11 mahallelerinde yaşamaktadırlar. Sayıları çok azdır.
Romanlar; Menşei Hindistan olarak bilinen ve kendilerine çingene de denen Romanlar, oradan Balkanlara oradan da Türkiye ve çeşitli ülkelere göç etmişleredir. Sakarya’daki romanlar Adapazarı, Erenler, Akyazı, Karapürçek, Geyve, Hendek, Kaynarca, Pamukova, Söğütlü, Taraklı ve Sapanca ilçe ve mahallelerinde yerleşik olarak yaşamaktadırlar. Kendilerine ait kültürlerini canlı tutmakta ve kendilerini Türk olarak adlandırmaktadırlar. Bölgede gezici Romanlar da bulunmaktadır.
Yörükler; “Geçmişlerine bakıldığında Yörükler ile Türkmenlerin aynı hayat tarzına, yani konar-göçer hayvancı faaliyeti sürdürdükleri görülmektedir.”12 Zengin bir kültür yapısına sahiptirler. Adapazarı, Ferizli, Karapürçek, Karasu, Geyve, Kaynarca, Pamukova ve Söğütlü ilçelerinde yaşamaktadırlar.
Abdallar; Sakarya’da toplum tarafından çok fazla bilinmemektedirler. Bazı Çingene grupları da kendilerini Abdal olarak adlandırmaktadır. Ancak Abdallar farklı bir gruptur ve Horasan’dan göç ettiklerini ifade etmektedirler. Sakarya’nın Adapazarı, Erenler, Akyazı, Karapürçek, Geyve, Hendek, Pamukova, Söğütlü, Taraklı ve Sapanca ilçe mahallelerinde yaşamaktadırlar.
Balkan Muhacirleri; Balkan Türkleri diye de anılmaktadırlar. Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve eski Yugoslavya’dan göç etmişlerdir. Bir kısmı mübadele bir kısmı savaşlar sonucunda Türkiye ve Sakarya’ya gelmişlerdir. Rumeli ve Balkanlardan gelen bu Türkmen ve Yörükler; Adapazarı, Erenler, Arifiye, Akyazı, Karapürçek, Geyve, Hendek, Kaynarca, Pamukova, Söğütlü ve Ferizli’de yaşamaktadırlar.
Diğer farklı kültürler; Bu grupların dışında Sakarya’da yaşayan ve sayıları oldukça az olan farklı kültürler de mevcuttur. Ahıska, Karapapak Türkleri gibi.
Sakarya ilinde yaşayan, sayıları ve çeşitleri oldukça fazla olan bu farklı kültürlerin büyük bir çoğunluğu kendilerini Türk olarak tanımlamakta ve Türkiye’ye bağlılıklarını ifade etmektedirler. Birçoğu özellikle genç kuşak anadillerini bilememekte ve tamamen Türkçe konuşmaktadırlar. Yaşlı kesimin belli bir bölümü kendi aralarında konuşurken anadillerini kullanmaktadırlar.
Sosyal Uyum
Toplumların oluşmasında, gelişmesinde ve sosyal bütünlüğün sağlanmasında sosyal uyum önemlidir. Sosyal uyum; sosyalizasyon ve toplumsallaşma gibi kavramlarla yakın anlamlıdır. Toplumsallaşma; bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi süreci yani sosyalleşmedir. Sosyolojik bir kavram olarak toplumsallaşma; yaşamını devam ettirebilmek için yardıma ihtiyaç duyan insanın, içinde bulunduğu topluma uyum sağlama sürecidir. Bu süreç içinde insan; içine doğduğu veya yaşadığı toplumun kültürel değerlerini öğrenir, kendine has beceriler edinir, sosyal çevresinden etkilenir, toplumda kendisine yer bulmaya çalışır, Toplumsallaşma, diğer adıyla sosyalizasyon, toplumun mevcut değer ve normlarını kavramaya çalışır ve kendi bilincine ulaşmış bir birey haline gelir.
Sosyal uyum; birbiriyle uyum içinde yaşama becerisini gösterme, toplumda var olan eşitsizlikleri ve kutuplaşmaları azaltma, toplumun tüm üyelerinin refahını güvence altına alma yeterliğidir. Uyumlu toplum, toplumsal refahı demokratik yollarla gerçekleştiren, özgür bireylerden oluşan ve birbirine her hususta destek olan bir topluluktur. Bu yaklaşıma göre; etnik ve kültürel çeşitliliği olmayan bir toplum yoktur, sorun bu çeşitliliği bölünme ve çatışma sebebi olması yerine karşılıklı zenginleşme sebebi olması için yönlendirmektir. Uyumlu toplum bunlarla ve diğer gerilim kaynaklarıyla birlikte yaşama yolunda açık ve demokratik bir yolla tatmin edici yöntemler geliştirmiş bir toplumdur. 13
Bireyin topluma tam olarak katılıncaya kadar geçirdiği evre olan toplumsallaşma; bireyin toplumun değer yargılarına uyum sağlama, üyesi olduğu toplumun sosyal ahlâk esaslarını benimseme sürecidir. Her toplum içinde barındırdığı tüm insan kitlelerinin tek vücut olarak uyum içinde yaşamalarını, üyesi olarak faaliyette bulundukları toplumun davranış, değer ve standartlarını benimsemelerini isterler. İnsanların örf, adet, gelenek, değer ve inanç sisteminden gelen alışılan davranışlarını değiştirmeleri oldukça zordur. Ana dil, Milli kültür, öğrenilmiş davranış ve alışkanlıkların değiştirilmesi uzun ve etkin bir süreci gerektirir. Alışılan sosyo-kültürel çevreden kopmak veya yeni değer ve normlara uyum sağlamak bir takım çelişki ve çatışmaları beraberinde getirir.
Bir topluma bütünleşmek, o topluma uyum sağlamakla kazanılamaz. Bireyin ruhi ve fıtri özellikleri gereği belli bir aşamadan sonra daha önceki alışkanlık ve zevklerine dönme, çocukluk yıllarında alıştığı zevk ve yaşam şartlarına dönme ihtiyacı duyarlar. Bu durum topyekûn uyum ve bağlılığı zorlaştırır. Bu süreç uzun vadeli kültürleme ve kültürlenmeyi gerektirir. İkincil olarak yerleşilen ve daha sonra uyum sağlama eğilimi ile bir toplumun sosyo-kültürel yapısını benimsemeden daha kolay ve daha etkin olanı yeni kuşakları bekleyerek onların yaşanılan toplumla beraber yetişmesini sağlamaktır.
Dünyaya gelen çocuk, sosyal çevresi ile sosyal etkileşim içerisinde, kendisine toplumda rol üstlenmeyi mümkün kılacak kabiliyetler, beceriler, güdüler, dünya görüşü, tutum, değer ve normlar edinir. Bireyin bilhassa çocuğun, sosyal hayata uyumunu ve onunla bütünleşmesini sağlamak ve kolaylaştırmak maksadıyla, sosyal çevredeki çeşitli kültür unsurlarını (değerler, normlar, simgeler, davranış biçimleri, sosyal ahlak esasları) kişiliğine katarak öğrenmesine ve benimsemesine zemin oluşturulur. Bu süreçte kişiye, aile, okul, meslekî örgütler gibi içinde yer aldığı sosyal kurumların ve yaşadığı kültürel ortamın kendisinden beklediği şekilde davranması ve diğer insanlarla uyum içinde yaşaması sağlanır. Böylece birey içinde bulunduğu toplumun bir parçası haline gelir.
Yaşanılan topluma bağlılık ve aidiyet duygusu bireye kendi yerel ya da alt kültürünü benimseyen veya yaşatmak isteyen ebeveyniyle zaman zaman çelişkiler yaşatır. Sosyal çevre baskısı ve yaşam şartlarının denge unsurları bir müddet sonra bireyi o toplumun bir parçası olmaya zorlar ve birey bu durumu kabullenir, hazmeder veya benimser. Böylece farklı kültürel değerin yeni kültürle uyumu sağlanmış olur.
Sakarya’daki Farklı Kültürlerin Sosyal Uyumu
Sosyalleşme bulunulan ortamın şartlarına göre davranabilme durumudur. Sosyal uyum kendi kültürel değerlerini saklı tutmak suretiyle içinde bulunulan topluma ayak uydurma ve farklılıklarla beraber yaşayabilme becerisidir.
“Sosyalleşme sosyal uyum ve sorumluluk gerektirir. Başarılı bir sosyalleşme, kişiler arası iyi sosyal ilişkiler kurulması ve işbirliğinin sağlanması dolayısı ile sosyal uyumla mümkündür. Sosyal uyum, insanın başka insanlarla sosyal ilişkilere girişebilme yeteneğinin ötesinde, başkalarının hak ve hukukuna riayet edebilme becerisi, yani kendi imkânları çerçevesinde sosyal adaleti sağlama eğilimi ve buna binaen şahsî veya mensup olduğu etnik-sosyal-menfaat grubunun veya sınıfının tek taraflı menfaatlerini, topluma ait müşterek ve genel menfaatler uğruna fedakârlık gösterebilme seviyesine ulaşmaktır.” 14 Sosyal uyumda kendi değer, norm ve kültürüne bağlılık devam etmektedir.
Sakarya’da yaşayan etno-kültürler uzun yıllar kendi sosyo-kültürel yapılarını canlı tutmaya çalışmış ve halen geleneklerini korumaktadırlar. Birçoğu özellikle ilk kuşaklar ana dillerini konuşabilmekte ve örflerine bağlılıklarını sürdürebilmektedirler. Abhazların geç yaşta evlenmeleri, mizahları, misafir karşılamaları, gelin kaynana, kayın peder ilişkileri, düğün ve cenazelerini yakinen takip etmeleri; Boşnakların düğün, yemek, nişan, cenaze, asker uğurlama eğlence kültürleri; Romanların yaşam tarzları, giyimleri, düğünleri; Kürtlerin ev kurguları, kullandıkları renkler ve Türkçeyi telaffuz şekilleri; Çerkezlerin zengin yemek çeşitleri, ağır düğün gelenekleri (keşanlık, ev görme, kız isteme, gelin alma, damat çıkarma (gibi) ve gösterişleri; Lazların, müzik, mani ve fıkraları; Gürcülerin folklor ve müzik eğilimleri; Hemşinlilerin ölüm yas tutmaları; Muhacirlerden Batı Trakya Türk kadınlarının ve çocuklarının giyimleri, masalları, düğünleri; Tatar efsaneleri, deyimleri, duaları, dansları alt kültür olarak zenginliklerle dolu birbirlerinden farklılık göstermektedir. Bir kısım adetler kullanılmak istense de yeni kuşak genç nesil bu adetlerden yavaş yavaş kopmakta ve üst kültürle (baskın kültür) yaşamlarını şekillendirmektedirler. Özellikle giyim, konuşma, düğün ve gündelik yaşam kriterleri oldukça yakınlaşmış durumdadır.
Sakarya’da hatta Türkiye’de yaşayan bu etno-kültürel grupların büyük bir çoğunluğu kendilerini Türk olarak tanımlamakta ve Türk kültürünü kendi üst kültürleri olarak görmektedirler. Bu benimseme kültürü sosyal uyumu kolaylaştırmakta hatta uyum yerine bulunduğu ortama göre davranma anlamına gelen sosyalleşmeyi güçlendirmektedir. Bu kültürel farklılıkların Sakarya’da uyum anlamında önemli ve kayda değer bir sorunu bulunmamaktadır. Bu gruplar kendi göç ettikleri ülkelerine gittiklerinde kendi alt kültürlerine uyum sağlamakta sorun yaşamaktadırlar. Birçoklarının kendi ülkeleriyle ve oradaki yakınlarıyla bağları tamamen kopmuştur. Kendi ülkelerine dönmek gibi bir kaygıları da bulunmamaktadır.
Gündelik hayatta, alışverişlerinde, ticari ilişkilerinde, iş ortaklıklarında, arkadaşlık ve komşuluk ilişkilerinde kız alma-verme süreçlerinde, düğün ve ölüm merasimlerinde, bayram aktivitelerinde millet seçme ırka dayalı tavır geliştirme diye bir ayrımcılığın kalmadığı söylenebilir. Ancak neredeyse tüm kültürel farklılıkların kendi kültürlerini canlı tutma, yeni kuşaklarına ulaştırma, sosyo-kültürel faaliyetlerin geleneklerini yaşatma adına sivil örgütlenme içinde oldukları, meşru zeminlerde dernekleştikleri görülmektedir.
Bu derneklerin özel günlerinde ve yaptıkları kültürel faaliyetlerinde diğer toplulukları çağırmaları ve kamu kurum ve kuruluşlarını davet etmeleri ve geleneklerini herkese tanıtma ihtiyacı duyma istekleri dikkat çekicidir. Bu durumda a bu kadar farklı kültürün bir arada yaşamaları ayrışmayı değil kültürel zenginliği doğurmaktadır. Her kültürün birbirlerine karşı yakın ilişkide olduğu ve birbirlerini benimsedikleri görülmektedir.
Bu yaklaşım tarzı ve hayat felsefesi Türkiye’nin siyasal politikalarının da etkisiyle kendiliğinden birlikte yaşam kültürü geliştirmelerini sağlamıştır. Aidiyet duygusu, kentlilik bilinci ve kültürü, sahiplenme güdüsü oldukça yüksek bir halklar tabakası oluşmuştur. Bunca zengin ve çeşitli kültürel farklılıkların sorun çıkarmadan bir arada yaşaması ve Türk kimliğinde buluşması, devlete olan bağlılıkları, ülkenin kalkınmasına yönelik çabaları ve oturdukları yerleri sahiplenmeleri gelişmişlik ve kültürel olgunluğa ermişliğin bir göstergesidir. Bu medeni yaklaşımlar, olgun duruş ve anlayışlar toplumu birleştirici, dayanışmayı güçlendirici ve tek millet (ulus devlet) ruhunu sağlayıcı bir durumdur.
Sakarya’daki etno-kültürel yapılar birbirlerini dışlama yerine sosyal içerme kapsamında birbirlerini kabullenmiş ve hazmetmiş durumdadır. Milliyete dayalı kavga ve ayrışmalar yok denecek kadar azdır. Bu sosyalleşme/toplumsallaşma ve sosyal uyum süreci sosyal uzlaşı ve barışı getirmiştir. Sosyal uzlaşma; sosyal ilişkiler ağında ortaya çıkan/çıkabilecek uyuşmazlıkların veya çatışmaya yol açabilecek eğilimlerin, tarafların sosyal sorumluluk ve fedakârlık göstermeleriyle ortadan kaldırılması durumudur.
Toplumsal barışın sağlanması gelişmişliğin ve daha verimli işler yapabilme ortamının oluşması için önemli bir uzlaştırıcı ve güven verici bir durumdur. Sakarya’daki yöresel kültürler ve farklı etnik yapılar arasında oluşan bu konsensüsün sosyal barışın tesisi için önemli bir ölçüdür.
Sonuç
Sakarya ilinde yaşayan farklı kültürel unsurların yaşam biçimleri, hayata bakış açıları, ülkeye ve oturdukları bölgeye sahip çıkmaları uyum içinde yaşamanın bir göstergesidir. Sakarya’da yaşayan bu farklılıklar ilin her tarafına dağılmış ve geniş bir yelpaze çizmişlerdir. Her ne kadar köylerde mahallelerde yaşıyor, belli bölgeleri sahiplenmiş olsalar da nerdeyse tüm yerleşkelerde birden fazla grup yaşamaktadır. Bazı bölgelerde eski adıyla aynı köyde tek tip insan yaşatma eğilimi olsa ve bu konuda hassas davranılsa da eğitim, sağlık, iş, tüm kültürel faaliyetler, devlet politikası gibi sebeplerle bu anlayış bozulmuş, evlilik, sosyal ve ekonomik alışveriş, birlikte yaşam kültürü ve küreselleşmenin de etkisiyle gruplar arasında kaynaşma olmuştur.
Sakarya’da yaşayan farklı kültürler birbirlerinden rahatsızlık duymamaktadırlar. Aralarında her türlü alışveriş yapılmakta ve eski ön yargılar yıkılmaktadır. Halkların birbirlerini tanımaları, devlet politikası ve kurumlarının ayrım yapmadan herkese eşit hizmet sunması, yerel aktörlerin tüm gruplara eşit mesafede yaklaşması beyinlerdeki ön yargıları yıkmış ve birlik ve beraberlik ruhu oluşmuştur.
Bölgede yaşayan halkların devletle de sorunları yoktur. Ülkenin her şeyine sahip çıkan, aynı dili konuşan ve duygularda da buluşan bir ortak tavır geliştirilmiştir.
Birlikte yaşam kültürü sayesinde ortak tavırlar geliştirilmiş ve insanlar birbirlerinin etnik yapısına göre davranma eğilimlerini törpülemiş, medeni bir olgunluğa ulaşılmıştır. Bölgede yaşayan milletlerin alt kültürlerini kültürel mozaik olarak adlandırmak çok doğru olmazsa da kültürel bir zenginlik görmek gerekmektedir. Bu zenginlik insanların dünya ile entegre olmalarına köprü görevi yapmaktadır.
Farklı insanlarla beraber yaşamanın ayrımcılık gerektirmediği, beraber yaşamanın fikir teatisi ve kültür alışverişi aracılığı ile birbirinden yararlanma adına faydalı olduğu algısı oluşturmuştur. Bu bölgenin insanları başka yerlere gittiklerinde kolay uyum sağlamakta ve burada elde ettikleri birlikte yaşam kültürü cesaret ve ferasetlerini güçlendirmektedir. Çünkü burada elde edilen birliktelik ve beraber yaşama alışkanlığı farklı kültürlere ön yargılı bakmayı önlemiştir.
Kaynakça:
1 Zühal Çubukçu- Mehmet Gültekin, “İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Beceriler”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, 37 Bahar, 2006, s.155.
2 Suavi Aydın, Türkiye’nin Etnik Yapısı, 1920’den Günümüze Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim, Phoenix Yay., Ankara 2012.
3 Yusuf Genç -Ali Seyyar, Sosyal Hizmet Terimleri (Ansiklopedik “Sosyal Pedagojik Çalışma” Sözlüğü), Sakarya Kitabevi, 2010, s.209 .
4 Yusuf Genç ve Ali Seyyar, Sosyal Hizmet Terimleri, s. 209.
5 Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı & Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, Zirve Ofset, Ankara, Mayıs 1999.
6 Murat Aka, “Türkiye’de Diller Ve Etnik Gruplar”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Sayı 1/1 2012, s. 293-297.
7 İlhan Polat- Eylem Kılıç, “Türkiye’de Çokkültürlü Eğitim Ve Çokkültürlü Eğitimde Öğretmen Yeterlilikleri”, YYÜ Eğitim Fakültesi Dergisi (YYU Journal Of Education Faculty), Cilt:X, Sayı:I, 2013, s. 352-372
8 Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul 1969, s.193
9 Ali Aktaş, Kültürel Renkleriyle Sakarya, Adapazarı Merez Belediyesi Kültür Yayınları, Mayıs 2008, s.621.
10 S. Aydın, a.g.e.
11 Pomak Yerleşim Alanları, http://pomaknews.com/pomashkiselo/?cat=18, erş. Tar. 16.11.2017
12 S. Aydın, a.g.e.
13 Yusuf Genç ve Ali Seyyar, a.g.e. s.743
14 Y. Genç- A. Seyyar, a.g.e. s.749
Makale kaynağı: Bu makale, Prof. Dr. Yusuf Genç tarafından Uluslararası Sakarya Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur.
1 yorum